Türkiye’nin kendine yeten, hatta ihraç eden tarım ve besiciliği, ithal et, sebze-meyve ve bakliyatla çöktü! Vatandaş yüksek fiyat ve düşük kaliteyle boğuşuyor.

"Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın…" 

Nasıl söz?

Şimdilerde topumun yarıdan fazlası hatta yüzde 90’ı gördüğünden uzak.

Tarım ve hayvancılık sektörünün dertleri saymakla bitmiyor, bitmesine izin verilmiyor.

Say say bitmediği gibi, kanaat o dur ki bilerek kalıcı radikal, sadece üreticisine yönelik çözüm de üretilmiyor.

Uzmanından besicisine, çiftçisinden üretim zincirindeki tüm aktörlere kadar yıllardır bugünlerin geleceği söylendi, izlenen politikanın yanlışlığı eleştirildi.

İşlerine gelmeyince kulaklar sağır, gözler kör!

Türkiye bir zamanlar kendi kendine yetebilen bir ülkeydi. Bununla da övünürdük. Taneyle, dilimle almak nedir bilinmezdi. Aksine Avrupa’dan gelen bu tip taneli dilimli satış bilgilerini hayretlenerek dinlenirdi. Şimdiki gibi günü kurtarmalık değildi alışverişler.

Sebze, meyve pazar arabasıyla haftalık alınırdı. Market arabası bakliyat, kahvaltılık aylık alışverişle tepeleme dolardı. Dı… Geçmiş zaman!

Şu an maaşlı çalışan, emekli için hepsi hayal.

Halk günü kurtarmalık, tokluk hissi veren niteliksiz yiyeceklerle ciddi ciddi sadece hayatta kalmaya çalışıyor.

Sağlıksız, niteliksiz; şeker, kalp, tansiyon kolesterol hastalıklarını artırarak bir de zamanında yerine getirilmeyen, ulaşılması oldukça zor sağlık hizmetleriyle Sağlık Bakanlığı’na ayrı bir yük bindiriliyor!

Günümüzde meyve, sebzeyi, eti ithal eden bir ülke haline gelmemiz nasıl acayip, acımasız, acınası bir dönüşüm yaşadığımızın açık göstergesi.

Ama esas soruya gelelim: Bazı yandaşlar bu süreçte ne gibi bir rol oynuyor?

İşte tam da burada işler iyice ilginçleşiyor.

Yandaşlar, karnını doyurmanın yollarını bulmuş ve bu süreçte sıradan vatandaşların cebinden birkaç bin lira daha almanın gayreti içindeler.

Tarım ve hayvancılıkta ithalatın artması, aslında sadece piyasa dinamikleriyle ilgili bir sorun değil; bu işin içinde yandaş ve en sadık müritlerin de parmağı var.

Nasıl mı?

Krizden Kâr Sağlama Stratejisi

Yandaşlar, krizi fırsata çevirmenin en iyi yolunu bulmuşlar.

Türkiye'nin tarım ve hayvancılıkta yaşadığı sıkıntıları, ithalat fırsatına dönüştüren bu kişiler, yerli üretimin yetersizliğinden kazanç sağlamaya başladı. Yani ithalatın artması, yandaş şirketlerin kasalarını doldurmak için tam anlamıyla biçilmiş kaftan oldu.

Bu kişiler, ülkenin sıkıntılarını kendi kazançlarına dönüştürürken, vatandaşların cebinden daha fazlasını almayı başardılar, buna doyumsuzca da devam ediyorlar. Tıpkı beton ihalecileri gibi durmuyorlar. Olay kazan-kazan üzerine müthiş bir sistem.

Tarım ve hayvancılık ürünlerinin ithalatında yer alan büyük ihalelerde, işin içine giren yandaş şirketler ve işlerin iç yüzü...

Çark müthiş işliyor. Bunu yetkili ağız haricinde kimse bozamaz. İhale süreçlerinde yapılan tuahf tuhaf anlaşmalar ve komisyonlar, bu kişilerin kasalarına koydukları parayı her seferinde artırıyor.

Ülkenin ithalatı artarken, bir yandan da ihalelerdeki paylarını büyütüyorlar. Yani, bir yanda ithalatın faturasını halka çıkartılırken, diğer yanda yandaşlar şatafat içinde yüzüyorlar.

Vatandaşın ödediği faturayı hepimiz biliyoruz. Et reyonlarına uzaktan bakmak, sebze bölümünde hızlı bir tur atıp, taneyle bir iki zerzevat almak…

Bu ülke geçtiğimiz günlerde bir restoranın buzdolabından et çalındığı haberine şahit oldu. Millet aç, parasız. Et artık altın değerinde. Ulaşılması çok zor, Yüzde 50, hatta daha fazlası için imkansız hale geldi. 

Ekran Resmi 2024 08 22 11.03.04 Jpg

Siyasi Gücün Yarattığı Pazar Monopolü

Siyasi gücünü kullanarak ülke genelinde pazar monopolü oluşturan yandaşlar, ithalat piyasasını ellerinde tutuyor!

Yerli üretimden kazanç sağlama şansı kalmayan, bırakılmayan üreticiler, bu kişilerin oluşturduğu monopol piyasada ne yazık ki sıkışıp kalmış durumda.

Yandaş şirketler, ithalatı kontrol ederek fiyatları yükseltti ve bu yükselen fiyatlarla birlikte ceplerini tıka basa doldurdu. Sonuçta, ithalatın artması, bu kişilerin pazar paylarını artırırken, vatandaşın cebine de durmak bilmeyen zam olarak dönmeye devam ediyor.

Yüksek Fiyatlarla Satılan Düşük Kaliteli Ürünler

İthal edilen ürünlerin çoğu, yerli üretimden çok daha düşük kalitede. Ancak yandaş şirketler, bu ürünleri yüksek fiyatlarla piyasaya sürerek, ekstra kâr sağlıyor.

Yani, tüketiciler düşük kalitedeki bu ürünleri yüksek fiyatlarla almak zorunda bırakılırken, bu kişilerin kârları tavan yapıyor. Vatandaşın cebinden çıkan paralar, yandaşların kasalarını şişirirken, sektördeki kalite ve verimlilik daha da düşüyor.

Devletin vergi indirimleri ve sübvansiyonlar gibi teşvikleri, çoğunlukla yandaş şirketlere yöneltiliyor. Affediliyor ya da 4’te 3 oranında siliniyor, öteleniyor vs. vs.

Bu iltimaslar, kayırmacılıklar ise ithalat yapan şirketlere büyük avantajlar sağlıyor ve yandaşların kâr marjlarını artırıyor. Bu görmezden gelmeler, ülkenin üretim kapasitesini artırmak yerine, ithalatın daha da yaygınlaşmasına neden olması, bu kişilerin finansal kazançlarını artırmak için yaratılmış danışıklı dövüş, tıpkı bir oyun sahnesi gibi görünüyor.

Sonuç olarak, tarım ve hayvancılık sektöründeki ithalatın artışı, yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda siyasi ve ticari bir skandalın da yansıması.

İktidarın beslediği yandaşlar, bu krizi fırsata çevirerek kâr sağlarken, biz vatandaşlar yüksek fiyatlar ve düşük kaliteyle baş başa kalıyoruz.

Kısacası, tarım ve hayvancılıkta yaşanan bu dönüşüm, yandaşların ceplerini doldururken, ülkenin tarım politikasını nasıl yozlaştırıp, yok ettiğinin en açık göstergesidir.

‘Tokun, Açın Halinden Anlaması’ Gerektiğinin Anlatılması Şart

Belki de en iyisi, bu krizin hangi koşullarda ve kimler tarafından yaratıldığının tüm vatandaşlardan tarafından artık sorgulanması ve gerekli adımları atarak bu döngüyü kırmasıdır.

Zamanı gelmiş hatta geçmiş olan bu hak arama için çiftçinin ürününü protesto için yerlere dökmesi ya da besicinin hayvanını beslemeyemediği için kesime göndermesi artık yeterli değil.

‘Artık yeter’ demenin zamanı!

‘Ülke nasıl bu hale getirildi’ diyerek ses yükseltmenin, ‘hesap sorma’nın zamanı!

‘Düzelir’ diye beklemek saflık!

Sustukça et 600 TL değil, 1000-2000 liraları görecek!

1 kilo fasulyenin tarladan çıkışının halka sunulan satış fiyatı 120 lira değil, 200-300’leri bulacak!

Sağlıklı ve nöronları çalışır kalabilmek için nitelikli beslenmek, kısaca hamurla aptallaşmadan önce harekete geçmek gerek.