Öyle sıkıntılı dönemden geçiyoruz ki...
Birçok yazan-çizen gibi, vantilatör hızıyla değişen gündemde hangi konuya ve ne tarafından dalsam diye karar vermekte zorlanıyorum.
Bakın yeni gündemler... Devlet Bahçeli’nin, tutuklu Ekrem İmamoğlu ile ilgili olarak “Bir an önce karar verilsin” çıkışı...
Proje okullarında bir anda patlayan kitlesel öğretmen atamaları.. Üniversitelerden sonra liselerde de başlayan protestolar...
Dip yapmış ekonomi...
Cebi delinmiş, maaşı TÜİK tarafından hokus pokus edilmiş, ayın ilk haftasını bile getiremeyen emekli, asgari ücretli..
Tarlada para etmeyen ürünü malum zincir marketlerde rekor fiyatlarda satılan çiftçimizi bir de aşırı soğuklar ve donun vurması.. Feryatlarına kulak tıkanması...
Birçoğu iflasın eşiğine gelmiş, konkordato ilan etmiş veya etmeye hazırlanan sanayiciler, kredi batağına gömülmüş, bankalara esir olmuş, çalışanlarına maaş vermekte zorlanan orta ve küçük işletme sahipleri...
Tüm bunlara ve faizin yine yukarı çekilmesine rağmen Hazine ve Maliye Bakanı'mız Mehmet Şimşek’in hala enflasyonun düşmekte olduğunu söylemesi de cabası...
Cumhuriyet Halk Partisi’nin son olarak Samsun’da gerçekleştirdiği, başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere garip gerekçelerle tutuklu diğer başkan ve üst düzey görevlilerinin mitingle ilgili bir şeyler yazsam diyorum ama yazmayan kalmadı.
Zaten ekranlarda da canlı canlı izlediniz.
Bakın görüyorsunuz, bir şey yazamadım yine...
İşte biz böyle kendi derdimizle kavrulurken peki dışarda neler oluyor?
Yok yok, emlakçı Donald Trump’ın üç vakit mi, beş vakit mi desem, yakın zamanda Türkiye’yi ziyaret edeceği ve ne amaçla gelmek istediği söylentisinden de bahsetmeyeceğim. Bakın, Trump’ın emlakçı olduğunu özellikle vurguladım. Anlayın...
Malum, bir de Ege sorunumuz her zaman sıcak...
Ege Denizi’nde yıllardır süren “Karasuları ve Kıta Sahanlığı Anlaşmazlığı” var. Türkiye ve Yunanistan arasında şu anda her iki ülke de 6 mil kıta sahanlığı uyguluyor.
Ancak Yunanistan hala kara sularını 12 mile çıkarmada ısrar edip bizim de “casus belli” yani “savaş nedeni” olarak görmemizden ötürü orada her zaman eller tetikte ve gerginlik had safhada..
Ege’de “egemenliği devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklar” sorunu da var... Biz, Lozan ve Paris anlaşmalarında Yunanistan’a devredilmeyen yüzün üzerinde ada ve kayalığın sahibi olduğumuzda ısrar etsek de, sanki buralarda 1996’da yaşanan yeni Kardak Krizlerine, hatta çatışmalara doğru gidileceğe benziyor. Çünkü Yunanistan özellikle Fransa’dan yeni silah sistemi ve güç alarak bu adaları cephaneliğe çevirmeyi sürdürüyor.
Bir zamanlar, art arda Ege’de gerçekleştirdiğimiz Deniz Kurdu Tatbikatlarında, sığındıkları adaların koylarından burnunu bile çıkaramaya cesaret edemeyen Yunan gemileri, edindiği şımarıklıkla şimdi bize efelenip duruyor...
Peki Akdeniz’de neler yaşanıyor?
Elbette, en önemlisi Kıbrıs’taki çözümsüzlük..
Bununla birlikte Akdeniz’deki gerilimin ana kaynaklarından biri, Rum yönetiminin doğalgaz arama faaliyetleri.. Yunanistan ve Rum yönetiminin, AB, ABD, Fransa ve İsrail gibi aktörlerle ittifaklar kurarak Türkiye’yi yalnızlaştırmaya çalışması olayı iyice hassas noktaya taşıdı.
Bunun teknik ayrıntıları çok uzun... Fakat bir ara Akdeniz’de petrol ve doğalgaz sondajları yapıyorduk. Ne oldu bizim sondaj gemileri?
Bakın, Suriye ile ilgili gelişmelere, İsrail’in burada sürekli olarak bizim sinir uçlarımıza basmasına değinmedim bile...
Dedim ya, biz burada birbirimizle didişirken, ülkeyi yönetenler İmamoğlu ve kaybettikleri diğer il-ilçelerin belediye başkanları ile uğraşırken dışarıda garip şeyler oluyor..
Medyanın yüzde 90’ı ele geçirilip bir zamanlar doğrudan ve gerçeklerden yana en güçlü grupların bir şekilde yandaşlaştırılması nedeniyle biz bu olan bitenlerin çoğunu duymuyoruz bile...
Ne diyeyim... Allah sonumuzu hayretsin...
Amin...