İnsanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri: Auschwitz ve toplama kampları, milyonlarca masum insanın hayatını yok eden bir katliam makinesi. Vicdanı olmayan bir rejimin yarattığı bu cehennemden ders çıkarmak, geleceğimizin en büyük sorumluluğu.

1933-1945 yılları arasında, Adolf Hitler’in iktidara gelişiyle Nazi Almanyası, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen çalışmalara başladı. Hitler ve rejimi, kendi ırklarını üstün ırk olarak tanımlayıp, Holokost'un temellerini attılar. Bu süreçte, toplama kampları inşa edilerek, Yahudiler başta olmak üzere birçok insanın ölümüne sahne olan katliamlar başladı. Bu kamplardan en bilineni ve en büyüğü Auschwitz idi. Oraya getirilen insanlar, çalışma vaadiyle kandırıldılar. Fakat gerçek, çok daha vahşiydi.

Trenlerle Auschwitz’e taşınan insanlar, adeta birer eşya gibi, neredeyse seksen kişi bir vagona istifleniyordu. Kampta girişte onları karşılayan tabela ise tam bir ironi içeriyordu: "Arbeit macht frei" yani çalışmak özgürleştirir. Ama bu özgürlük, asla gelmeyecekti.

Katliamın Makineleri: Auschwitz

Auschwitz, 1940 yılında imha kampı olarak inşa edildi. Oraya getirilen mahkumları karşılayan bir subay, parmağıyla iki yönü göstererek onların kaderini belirliyordu. Eğer sola gönderildiyseniz, bu sizin çalışamayacak kadar güçsüz olduğunuz anlamına geliyordu. Duş vaadiyle gönderildiğiniz yer aslında bir ölüm fırını olan krematoryumdu. Orada insanlar topluca öldürülüyor ve cesetleri yakılıyordu.

Eğer sağa yönlendirildiyseniz, işler yine sizin için yolunda gitmiyordu. Bu kez çalışmaya elverişli olduğunuz düşünülse bile, cani doktorların deneylerine kurban gitme ihtimaliniz yüksekti. Çocuklar ise bu deneylerin acımasız test nesneleri oldular. Mahkumlar, tek tip çizgili pijamalar giydirilerek kimliklerinden koparıldılar; isimlerinin yerini ise kollarına kazınan beş haneli sayılar aldı. İsimleri bir daha kullanılmadı...

Korkunç Yaşam Koşulları

Auschwitz’teki yaşam koşulları, insanlık onurunu tamamen yok edecek kadar korkunçtu. Mahkumlar, yatacak yer bulamadıkları için ya tahta zeminler üzerinde ya da birkaç avuç samanla döşenmiş taş zeminlerde uyumak zorundaydılar. Sabahları aldıkları yarım litre soğuk kahve, onlar için bir lükstü. Akşamları ise sadece bir dilim ekmek ve biraz çorba veriliyordu. Bu şartlarda hayatta kalmak neredeyse imkânsızdı.

Bir de gaz odaları vardı. Gaz odalarına, duş vaadiyle gönderilen insanlar, ellerine "Jude Seife" yani Yahudi sabunu verilerek içeride ölümle yüzleştiler. Duvardan su beklerken, içeri dolan karbon monoksit gazı onları boğarak öldürdü. Çığlıkların ardından ölüm sessizliği kaplıyordu her yanı...

Hayatta Kalanlar Nasıl Dayandı?

Bu cehennemden sağ çıkmayı başaran insanlar da oldu. Ancak nasıl dayandılar? Friedrich Nietzsche’nin de dediği gibi: "Yaşamak için bir nedeni olan kişi, neredeyse her nasıla katlanabilir." Belki onları hayatta tutan, sabah içecekleri bir fincan kahve umudu ya da bir gün özgürce yürüyebilme hayaliydi. Ancak ikisi de imkânsızdı; ne kahve sıcak gelirdi ne de özgürlük yakındı.

Dünyada yüzlerce milliyet, din, dil, mezhep vardır ama sadece iki çeşit insan vardır: Vicdanı olanlar ve olmayanlar. Auschwitz’te, binlerce kişi vicdanı olmayan bir rejimin ağında kıvranıyordu. Onları bir insan olarak görmediler, köle olarak gördüler.

Bu Katliamı Anlamak İçin Önerilen Kitaplar

Bu karanlık dönemi daha iyi anlamak ve Auschwitz’in korkunç gerçeklerini kavramak isteyenlere birkaç kitap öneriyorum. Bu kitaplar sizi o cehennemden geçmiş insanların yanına götürecek:

  • 60 Yıl Sonra Auschwitz – Annette Wieviorka
  • Auschwitz Dövmecisi – Heather Morris
  • Çizgili Pijamalı Çocuk – John Boyne

Bu kitaplar, toplama kamplarının vahşetini ve insanlık dışı muameleleri daha yakından hissetmenizi sağlayacak. Holokost’u unutmamak ve ders çıkarmak, gelecekte benzer trajedilerin yaşanmaması için büyük önem taşıyor.

Tarih, bize unutmamız gereken değil, öğrenmemiz gereken bir ders veriyor.