Her gün bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. Sabah alarm çalıyor, aceleyle hazırlanıyoruz, trafikte zamanla yarışıyoruz, iş yerinde toplantılara koşturuyoruz, öğle arasında hızlıca bir şeyler atıştırıyoruz.

Akşam eve döndüğümüzde ise çoğu zaman yorgun ve tükenmiş hissediyoruz. Peki, gerçekten bu kadar acele etmemiz gerekiyor mu?  

Modern hayat, bizi sürekli bir yerlere yetişmek zorundaymışız gibi hissettiriyor. Oysa zamanın akışını biraz olsun yavaşlatmayı başaranlar, hayatı daha derin bir şekilde deneyimleyebiliyor. Sokakta yürürken gökyüzüne bakmayı unutan, sabah kahvesini yudumlarken sadece telefonuna bakan, sevdikleriyle otururken bir sonraki yapılacak işi düşünen insanlara dönüştük. Hep bir sonrakine odaklanıyoruz ama şu anı ne kadar yaşayabiliyoruz?  

ZAMAN KAYBI MI, ZAMAN KAZANCI MI? 

İlginçtir ki, zaman kazanmak için hızlanıyoruz ama bu hız bizi çoğu zaman kaybettiriyor. Trafikte birkaç dakika erken varmak için strese giriyoruz, bir diziyi hızlandırılmış modda izliyoruz, kitapları özetlerinden takip ediyoruz, tatilde bile her yeri gezme telaşına kapılıyoruz. Peki, tüm bunlar bize gerçekten zaman kazandırıyor mu? Yoksa farkına varmadan yaşanması gereken anları kaçırıyor muyuz?  

Kimi insanlar için zamanın boşa harcanmaması, her dakikanın bir işle doldurulması anlamına geliyor. Oysa bazen hiçbir şey yapmamak da büyük bir kazanç olabilir. Bir sahil kenarında oturup dalgaları izlemek, bir parkta sessizce yürümek, hatta hiçbir şey yapmadan sadece nefes almak… Bunlar zaman kaybı değil, aksine ruhumuzun ihtiyaç duyduğu anlar olabilir.  

DÜNYAYI İZLEMEK VE ANLARIN KIYMETİNİ BİLMEK  

Bazı insanlar neden her şeyi daha derin hissediyor? Çünkü onlar, sadece hayatın akışına kapılmak yerine onu gerçekten izlemeyi seçiyorlar. Sokaktaki insanların yüz ifadelerini, bir kedinin güneşte gerinmesini, bir çocuğun annesine sarılışını fark ediyorlar. Küçük anların değerini bilenler, hayatı sadece geçip giden bir takvim yaprağı olarak görmüyor.  

Belki de zamanın peşinde koşmaktan vazgeçmeliyiz. Zamanı yakalamak yerine, onunla birlikte yürümeyi öğrenmeliyiz. Çünkü hayat, takvim yapraklarından ibaret değil. Hayat, o anları gerçekten yaşamakla ilgili.