Bir bilgi yarışmasında, herkesin önünde tek tek sorulara yanıt veriyorsun. Cevaplar öyle sıradan bilgiler değil; kimisi çocukken yaşadığın bir travmanın, kimisi sokakta tanık olduğun bir olayın içinde gizli.
Bir bilgi yarışmasında, herkesin önünde tek tek sorulara yanıt veriyorsun. Cevaplar öyle sıradan bilgiler değil; kimisi çocukken yaşadığın bir travmanın, kimisi sokakta tanık olduğun bir olayın içinde gizli. Ve sen o yarışmada ilerledikçe, aslında sadece para kazanmıyorsun; hayatını, geçmişini, kim olduğunu da anlatıyorsun. Slumdog Millionaire, tam olarak bu soruyu sorduruyor: “Bir insan neyi nereden öğrenir?”
CEHALET DEĞİL, TECRÜBE ÖĞRETİR
Jamal, Hindistan’ın varoşlarında büyümüş bir gençtir. Okula gitmemiştir, kitaplardan bilgi edinmemiştir. Ama hayat ona öyle şeyler öğretmiştir ki, o bilgiler yarışmada milyonluk sorulara dönüşür. Film, seyirciye şunu hatırlatır: Hayatın kendisi, bazen en büyük öğretmendir. Yaşanmışlıklar, sistematik bilgiden daha kalıcı olabilir.
YOKLUK, SADECE EKMEKSİZLİK DEĞİLDİR
Film, Hindistan’ın arka sokaklarını, yoksulluğun en sert yüzünü, çocukların istismarını, sınıf ayrımını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Ama bunu dramatize ederek değil; hayatın içinden sade sahnelerle yapar. Ve tam da bu nedenle daha çok etkiler. Çünkü yokluk, sadece para eksikliği değil; bazen umut, bazen adalet, bazen sevgi eksikliğidir.
SEVGİYİ BULMAK, KAZANMANIN ÖTESİNDE BİR ŞEYDİR
Slumdog Millionaire, yalnızca bilgi yarışmasını kazanma öyküsü değil, aynı zamanda bir aşk hikâyesidir. Jamal, tüm hayatını Latika’yı yeniden bulmaya adar. Yarışmaya katılmasının bile tek nedeni onu televizyonda görebilme umududur. Film bu yönüyle izleyiciye şunu fısıldar: Kazanmak, bazen sadece bir insanı bulmak kadar basit ama o kadar da değerlidir.