Her şeyin mümkün olduğu bir çağda yaşıyoruz ama bazı hikâyeler hâlâ duyduğumuzda bizi afallatıyor. Esra Erol’un programında ortaya çıkan “damadından hamile kalan kayınvalide” vakası, sadece bir magazin malzemesi ya da televizyon şovu değil. Bu, toplumun aynaya bakması gereken yerin tam kendisi.

Bir nişanlının annesiyle kaçması, üzerine bir de “hamileyim” açıklaması yapması... Evet, başlıklar çarpıcı, ekran reyting dolup taşıyor, sosyal medya zaten yangın yeri. Ama biz bu kadar mı normalleştirdik sınır ihlallerini? Bu kadar mı alıştık ahlaki çöküşe? Gözlerimiz büyüyor, ağzımız açık kalıyor ama sonra gündem değişiyor, biz unutuyoruz.

Oysa unutulmaması gereken şeyler var. Bu sadece iki kişinin skandalı değil. Bu, aile denilen yapının bazı yerlerde nasıl içten içe çürüdüğünün göstergesi. Bu, çocukların büyüdüğü evlerde nasıl rollerin karıştığının, güvenin, sınırın ve saygının nasıl yok sayıldığının işareti. Ve belki de en acısı, tüm bunların reyting uğruna birer eğlenceye dönüştürülmesi.

Bunu konuşmalıyız. Ama alay ederek değil, üzülerek. Merakla değil, sorgulayarak. Çünkü bu yaşanan sadece bir “olay” değil, bir uyarı sinyali. Sessiz kalırsak, gülüp geçersek, sıradakini beklemekten başka bir şey yapmıyoruz.

Televizyon ekranında yaşanan bu tabloyu izlemek yerine, neden bu kadar çok benzer hikâyeyi duymaya başladığımızı tartışmalıyız. Aile terapisi, sosyal hizmetler, eğitim sistemleri… Konuşulması gereken çok şey var. Bu hikâyenin başrollerinden çok, onların yetiştiği çevreyi sorgulamak zorundayız artık.

Çünkü bu artık sadece bir programda geçen bir hikâye değil. Bu, toplum olarak nereye sürüklendiğimizin açık bir göstergesi.