Hayat sana mandalina verdiğinde... izledikten sonra uzun uzun ekrana baktım...
Bazı diziler vardır, jeneriğinden son sahnesine kadar size iyi gelir. When Life Gives You Tangerines tam olarak böyle bir yapım. Bazen izlediğiniz şey bir senaryo değil de sizin için yazılmış bir mektup gibidir ya, işte öyle hissettirdi.
Uzun zamandır hiçbir şey bu kadar içime dokunmamıştı. Sadece bir dizi değil, bir terapi gibi. O kadar abartısız, o kadar sade ve samimi ki... Her sahnesiyle, "Biraz yavaşla" diyor sanki. Zorlamıyor, bağırmıyor, üzmüyor. Ama kalbinizin bir köşesine usulca oturuyor. Bir fincan yeşil çay gibi, ilk yudumda ne olduğunu anlamıyorsunuz ama sonra içten içe ısınıyorsunuz.
Jeju Adası’nın rüzgârı, karakterlerin sessizliği, gözlerin söyledikleri ama dudakların sustukları… O kadar incelikli ki. Oyunculuklar mı? Her biri gerçek hayatmış gibi. Sanki kamera kurmamışlar da birinin hayatına tesadüfen tanık olmuşuz gibi.
Dizi bittiğinde ekrana biraz daha baktım. Çünkü bazı hikâyeler hemen bırakılmıyor. Kapatınca bir boşluk kalıyor insanda. Sonra düşündüm… Belki de bu diziye bu kadar bağlanmamın nedeni, hayattan daha çok şey beklerken bana “elindekilerle de mutlu olabilirsin” demesiydi.
Bir köşe yazarı olarak değil, sadece biri olarak yazıyorum şu an: Eğer bu aralar kalbiniz biraz yorgunsa, hayat hızla akıp giderken siz durmak istiyorsanız, bu diziye bir şans verin. Çünkü bazen bir mandalina, her şeyin cevabı olabilir.