Sanat ve kültür, hayatın sadece bir parçası değil, ona anlam katan en önemli unsurlardan biridir.

Sanat ve kültür, hayatın sadece bir parçası değil, ona anlam katan en önemli unsurlardan biridir. Bazen bir tiyatro sahnesinde, bazen bir müze koridorunda, bazen de bir romanın satırları arasında karşılar bizi. Günlük telaşlarımız arasında fark etmesek de, sanat ve kültür ruhumuzu besleyen, hayatın sert gerçekleri karşısında bizi daha güçlü kılan birer sığınak gibidir.

Sanatın varlığı, dünyayı sadece görmekle kalmayıp hissetmemizi de sağlar. Bir ressamın tuvaline bıraktığı renkler, bir yazarın kelimeleriyle kurduğu dünya, bir müzisyenin notalarla anlattığı duygu… Tüm bunlar, hayatı daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olur. Çünkü sanat, insanın kendini ifade etme biçimidir ve bu yüzden her dönemde, her toplumda var olmuştur.

SANAT BİR LÜKS MÜ, YOKSA BİR İHTİYAÇ MI?

Ne yazık ki, sanat ve kültür çoğu zaman bir “lüks” olarak görülür. “Önce geçim derdi, sanat sonra” denir. Oysa sanat ve kültür, bir toplumun gelişmişliğinin aynasıdır. Sadece ekonomiyle, teknolojiyle büyüyen bir toplum, kültürle beslenmezse ruhsuz bir makineye dönüşebilir.

Tarihe baktığımızda, büyük medeniyetlerin sadece askeri veya ekonomik gücüyle değil, sanat ve kültüre verdikleri değerle de yükseldiğini görürüz. Antik Yunan felsefesi, Osmanlı’nın minyatür sanatı, Rönesans’ın devrim niteliğindeki eserleri… Hepsi, sanatın insanlık tarihindeki dönüştürücü gücünün kanıtıdır.

Bugün de aynı şey geçerli. Kitap okumayan, müzik dinlemeyen, tiyatroya gitmeyen, sanata değer vermeyen bir toplum, sadece ekonomik değil, kültürel anlamda da fakirleşmeye mahkûmdur.

SANAT HAYATI NASIL DEĞİŞTİRİR?

Bir müzik eserinin ruhumuzu dinlendirmesi, bir tiyatro oyunundaki karakterin bize kendimizi hatırlatması ya da bir tablonun içindeki detaylarda kaybolmamız… Sanat, bize hayatın başka açılardan da yaşanabileceğini gösterir.

Sanatın sadece eğlence değil, bir direnç noktası olduğunu da unutmamak gerekir. Baskı dönemlerinde sanat, insanların kendilerini ifade edebilmek için sığındıkları bir liman olmuştur. Bir şairin dizelerinde, bir ressamın çizgilerinde, bir sinema filminin sahnelerinde bir dönemin ruhu saklıdır. Sanat, unutulmaya karşı bir direniş, geçmişi ve bugünü geleceğe taşıyan bir köprüdür.

SANATI VE KÜLTÜRÜ YAŞATMAK

Sanat ve kültür, sadece sanatçılara veya akademisyenlere bırakılacak bir alan değildir. Toplumun her kesimi, sanatı ve kültürü günlük hayatın içinde yaşatmalıdır. Bir şehirde tiyatroların, konser salonlarının, sergi alanlarının dolup taşması, o toplumun sanata ne kadar değer verdiğinin göstergesidir. Çocuklarımızı sanatla büyütmek, onları sadece iyi bireyler değil, duyarlı ve bilinçli bireyler yapacaktır.

Bugün kendimize şu soruyu soralım: En son ne zaman bir kitap okuduk, bir tiyatro oyununa gittik ya da bir müze gezdik? Eğer cevap vermekte zorlanıyorsak, hayatın içinde eksik bir şeyler var demektir. Çünkü sanat ve kültür olmadan, hayat sadece sıradan bir tekrar döngüsüne dönüşür.

Unutmayalım, sanat sadece izlenen veya dinlenen bir şey değil, hissedilen ve yaşanan bir şeydir. Onu hayatımızın bir parçası haline getirdiğimizde, yaşamak çok daha anlamlı hale gelir.