Günümüzde bir şeylerle meşgul olmamak neredeyse suç gibi algılanıyor.
“Boş durmak” zaman kaybı olarak görülüyor ve sürekli üretken olmak, sürekli bir şeyler yapmak gerektiği düşüncesi toplumun her kesimine sirayet etmiş durumda. Ama bu meşguliyet gerçekten bizi daha başarılı ve mutlu mu yapıyor, yoksa zihnimizi yorup farkında olmadan bizi daha da mı tükenmiş hale getiriyor?
DİNLENMEYE BİLE İZİN VERİLMEYEN BİR DÜNYA
Birçok insan boş zamanlarını bile bir şeyler yaparak doldurma ihtiyacı hissediyor. Kitap okurken bir yandan telefonla ilgilenmek, yürüyüş yaparken podcast dinlemek, tatilde bile verimli olmaya çalışmak… Aslında bunların hiçbiri kötü değil, ama bazen zihnimizin gerçekten durup dinlenmeye ihtiyacı var. Ancak “boş durmak” toplumsal algı açısından olumsuz bir şey gibi görülüyor. Sürekli çalışmalı, sürekli öğrenmeli, sürekli bir şeyler üretmeliyiz. Yoksa “zamanımızı boşa harcamış” oluruz.
MEŞGULİYETİN GERÇEK YÜKÜ
Sürekli meşgul olmak, zihinsel yorgunluğu da beraberinde getiriyor. İnsan beyninin dinlenmeye ve boş kalmaya da ihtiyacı var. Aksi takdirde farkında olmadan stres seviyeleri yükseliyor, odaklanma bozuluyor ve zamanla verimlilik düşüyor. Yani ironik bir şekilde, verimli olma çabamız bizi daha az üretken hale getirebiliyor.
BOŞLUKLAR DA ÖNEMLİDİR
Zihnimizin en yaratıcı olduğu anlar genellikle boş durduğumuz anlardır. Hiçbir şey yapmadan otururken, yürüyüş yaparken ya da zihnimizin dalıp gittiği anlarda en iyi fikirler aklımıza gelebilir. Çünkü beyin o esnada kendini toparlar, düşünceleri organize eder ve yeni bağlantılar kurar.
Bazen hiçbir şey yapmamak da bir şey yapmaktır. Zihnimizi sürekli meşgul etmek yerine, ona nefes alacak alanlar açmalıyız. Belki de en iyi kararlarımızı, en güzel fikirlerimizi ve en huzurlu anlarımızı, meşgul olmadığımız zamanlarda bulacağız.