Son yıllarda dünya, daha sık ve şiddetli doğa olaylarıyla karşı karşıya kalıyor. Kuraklık, orman yangınları, seller... Bu olaylar artık birer istisna değil, yeni normalimiz. Peki, neden hâlâ harekete geçmiyoruz? Daha doğrusu, neden iklim krizini görmezden geliyoruz?
İklim krizi artık bilimsel bir tartışma değil, bir gerçek. Dünya genelinde sıcaklıklar yükseliyor, buzullar eriyor ve deniz seviyeleri hızla artıyor. Ancak bu gerçekler karşısında bireylerden devletlere kadar geniş bir duyarsızlık hâkim. Öyle ki, dünyanın geleceği için kritik öneme sahip kararlar, siyasi çekişmelerin gölgesinde kalıyor.
İşin trajik yanı, krizden en çok etkilenenlerin, krize en az katkıda bulunanlar olması. Özellikle Afrika ve Güney Asya’daki yoksul ülkeler, zengin sanayileşmiş ülkelerin karbon salınımı yüzünden felaketlerle boğuşuyor. İklim adaleti kavramı bu noktada devreye giriyor: Bu krizi yaratanlar, bedelini ödemekten kaçarken, bedel en kırılgan kesimlere fatura ediliyor.
Bireyler olarak bizim rolümüz nedir? Genellikle iklim krizine karşı hareketsizliğimizi, "Ben tek başıma ne yapabilirim ki?" sorusuyla meşrulaştırıyoruz. Oysa küçük adımların bile büyük etkiler yaratabileceğini unutmamalıyız. Örneğin, enerji tüketimini azaltmak, geri dönüşüme katkıda bulunmak ve karbon ayak izimizi düşürmek, her birimizin yapabileceği şeyler.
Ancak sadece bireysel çabalar yeterli değil. Devletler ve büyük şirketler, sürdürülebilirlik konusunda daha ciddi adımlar atmalı. Fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmak, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmak ve ormansızlaşmayı durdurmak bu adımların başında geliyor. Aksi takdirde, gezegenimizin geleceği büyük bir tehlike altında.
Son olarak, toplumun genel farkındalık düzeyini artırmak büyük önem taşıyor. Özellikle genç nesil, bu konuda daha bilinçli ve aktif bir tavır sergiliyor. Ancak bu bilinç sadece okullarda öğretilen bir ders olarak kalmamalı, günlük hayatın bir parçası haline gelmeli. Çünkü doğa bize her zaman şu mesajı veriyor: "Beni yok ederseniz, kendinizi de yok edersiniz."
Bu kriz, sadece çevrenin değil, insanlığın krizi. Eğer şimdi harekete geçmezsek, gelecek nesiller bize bunun hesabını soracak. Dünya bir alarm veriyor; artık gözlerimizi açma zamanı. İklim krizini görmezden gelmek, geleceğimizi kaybetmektir.