Son zamanlarda sokağa çıktığınızda fark etmemek mümkün değil: Yüzlerde bir yorgunluk, cüzdanlarda bir hafiflik, pazarlarda sessiz bir şikâyet var.
Ekonomik sıkıntılar artık hayatımızın görünmeyen ama hep hissedilen ağırlığı oldu.
Markete her girdiğimizde fiyatların sessizce yükseldiğini görüyoruz.
Bir zamanlar tereddüt etmeden alınan temel ihtiyaçlar, artık listeye yazılıp iki kez düşünülerek alınıyor.
Eskiden alışveriş sonrası torbalar dolup taşarken, şimdi aynı paraya yalnızca birkaç kalem ürün alabiliyoruz.
Ekonomik krizler, sadece rakamlarda, borsa grafiklerinde yaşanmıyor.
Onlar, evlerdeki boş buzdolaplarında, ertelenen hayallerde, küçülen kahkahalarda kendini gösteriyor.
Eskiden "biriktirmek" kelimesi, umutla geleceğe hazırlanmak demekti.
Şimdi ise, günü kurtarmak için yapılan bir çaba haline geldi.
İnsanlar artık daha az hayal kuruyor, daha çok hesap yapıyor.
Birçok kişi için ekonomi, sadece bir haber başlığı değil, yaşanan gerçek bir mücadele.
Kimi kirayı denkleştirmeye çalışıyor, kimi çocuğunun okul masrafını çıkaramıyor, kimi ise sadece ay sonunu getirebilmenin peşinde.
Ve bütün bunlar olurken, en çok da umut eksiliyor.
Çünkü bir toplumun en derin yarası, yalnızca cebinde değil, geleceğe olan inancında açılır.
Ekonomi düzelebilir, rakamlar toparlanabilir.
Ama yitirilen güveni ve umudu yeniden inşa etmek, belki de en uzun ve en zorlu yol olacak.
Şu anda herkesin sessiz bir ortak duası var:
Bir gün, cüzdanların değil, yüzlerin dolup taştığı bir ülke görmek...