Günümüz Dünyası'nda değişimin hızına yetişmek mümkün değil. Yani, bırakın dünden bugüne geçen süreyi, dünyada artık bir saat sonra bile her şey çok farklı.
Uluslararası ilişkiler, komşularla ilişkiler. dostlar, dost bilinenler ve düşmanlar. Bugünün kankasının, yarın düşman olması. Dünkü düşmanın bugün can ciğer kuzu sarmasına dönüşmesi.. Her şey birkaç saat içinde baş döndürücü bir hızla değişiyor. Biliyorum bunları saydıkça, gülümseyerek son birkaç yılda yaşananlar aklınıza geliyor. Bugünlerde sadece bizim çevremiz değil, Dünyanın dört bir yanı çok gergin..
ABD Başkanlık koltuğuna yaklaşık iki ay önce oturan Trump’ın akıl uçuran cinsinden Kuzey Amerika ve Gazze açıklamalarının ardından Ukrayna hamlesi.. Rusya Lideri Putin’in bu resti görüp askeri kıyafet giyerek karşılık vermesi, zaten diken üstündeki Avrupa ülkelerinin yüreğini ağzına getirdi. Birçok Avrupa ülkesinde çok dost tanıdık var.
Hollanda’da Türkçe yayın yapan yerel bir internet televizyonu olan dostumuza orada neler olduğunu sordum. Malum, Almanya ile birlikte Hollanda hükümeti de savaş tehlikesine karşı halkı evlerinde bir süre yetecek yiyecek içecek stoklamasını istemişti. Yerel televizyoncu dostumuz, Holllanda’nın askeri açıdan donanımlı olmadığını, son gelişmelerden çok korktuğunu ve bundan dolayı huzursuzluk yaşandığını söyledi. Diğer Avrupa ülkelerinde, daha doğrusu Avrupa Birliği ülkelerinde neler yaşanıyor bilmiyorum ama, huzursuzluk kuşkusuz hepsinde var. Tabi bu gelişmelerin ardından, Avrupa ülkeleri Nato’nun askeri açıdan en güçlü ve kalabalık ülkelerinin başında gelen Türkiye’yi bugünlerde yere göğe sığdıramaz oldu.. Tabi bizde de, bir ara hayali bile rafa kaldırılan “Avrupa Birliği” üyeliği beklentileri yeniden oluştu.
HAVAİ FİŞEK GÖSTERİLERİ YAPMIŞTIK
Dikkat ederseniz, son zamanlarda hiç bir siyasi parti lideri artık, "Avrupa Birliği'ne giriyoruz, gireceğiz, girmek üzereyiz, girmeliyiz" gibisinden tek lakırdı etmiyor. Hani kapısına dayandığımız, bir türlü giremediğimiz, sadece rüyalarımıza giren Avrupa Birliği.
Hadi bir hatırlatmada bulunayım:
Hani 2004'ün son günlerinde, 17 Aralık'ta "Avrupa Birliği'nden müzkere tarihi aldık" diye havai fişekli kutlamalar yaptığımız, o dönemin Başbakanı, günümüz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Hamdolsun AB için tarihi aldık" şeklinde yurdum insanına bayram yaptıran sözler söyleten Avrupa Birliği.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel'in ardından Ankara'ya dönüşünde coşkuyla karşılanmış, Kızılay'da binlerce vatandaşın katıldığı şölenle bu alınan tarihin kutlamaları yapılmıştı. O tarihten sonra her şey Kızılay’da kaldı, Avrupa Birliği ile ilgili bir ileri adım atılamadı. Ama siyasette o söz alma epey kullanıldı.
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN BİZE BAKIŞI
Hala gün gibi aklımda..
2000'li yılların başları. Konrad Adenauer Vakfı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin de katkılarıyla İstanbul'da Türk gazetecilerle Avrupalı bazı gezetecileri buluşturdu. O dönem Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak toplantıda ben de hazır bulundum. Bu buluşmada daha çok Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınıp alınmayacağı konuşuldu. Doğruyu söylemek gerekirse, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giremeyeceği anlatıldı. AB Parlamentosunu yakından takip eden konuk gazetecilerden biri şunu söylüyordu:
"Üzülerek söylemek isterim ki, Türkiye Avrupa Birliği'ne giremez. Birinci ve önemli nedeni müslüman ülke olmanız. İkincisi nüfusunuz. Sizi sürekli oyalayacaklardır. Ne 'olur', ne 'olmaz' diyeceklerdir. Birçok kriterler önünüze koyacaklardır. Türkiye bu kriter olarak nitelendirdiğimiz duvarları aştıkça, arkasına sürekli yeni ve daha aşılması güç yüksek duvarlar inşa edilecektir."
Ve yine Avrupalı gazetecilerden biri, şu hatırlatmayı da yapıyordu:
"Sizin siyasetçileriniz de bu gerçeği bildikleri halde sürekli olarak 'Avrupa Birliğine gireceğiz' söylemini siyasi malzeme olarak kullanmaya devam edecektir." Yani Avrupa’da savaş çıksa bile bunlar bizi bu birliğin içinde görmek istemeyecek. Yani bize yıllarca havanda su dövdürdüler, dövdürmeye de devam edecekler..