Bazen bir şehir size sadece binalarını, meydanlarını değil, duygularını da gösterir.
Bugün İstanbul sokaklarında yürürken, buna tanık oldum.
Bir karı koca, yolun ortasında birbirine bağırıyordu.
İnsanlar sessizce etraflarından geçiyor, kimse göz göze gelmek istemiyordu.
Ben durdum. Bir an için Moldovadaki küçük kasabamı hatırladım.
Orada insanlar kavga etse bile, sokakta birbirlerine saygı duymaya çalışırdı.
Burada ise başka bir şey vardı.
Yorgunluk muydu? Hayal kırıklığı mı?
Bilemedim.
Kadının sesi titriyordu. Adam ellerini çaresizlikle sallıyordu.
İkisi de, galiba, söylediklerinden çok susarak birbirlerini yaralıyordu.
Sevgi neden böyle kaybolur?
İnsanın en yakınına, en çok sevdiklerine karşı bu kadar öfkeyle dolması neden?
Belki şehirlerin koşturması, belki hayatın yükü, belki de herkesin içindeki sessiz korkular...
Bir yabancı olarak Türkiye'yi çok sevdim.
Buradaki misafirperverliği, sıcaklığı, dostluğu tanıdım.
Ama bazen, sokaklarda böyle kırık anlara da şahit oluyorum.
Ve o zaman içim biraz daha ağırlaşıyor.
Belki de hepimizin, sadece birbirimizi anlamaya biraz daha vakit ayırmaya ihtiyacı var.
Çünkü sevgiler, böyle sokak ortalarında, yabancı gözlerin önünde yavaşça tükenmemeli.
Bugün o çiftten geriye bir sessizlik kaldı.
Ve ben o sessizliği cebimde taşıyarak yürümeye devam ettim.