Kazak yazar Nemat Kelimbetov’un (1937-2010) 'ÜMİT' adlı otobiyografik ögeler taşıyan romanına dair kısa bir yazı.
Yazarlara çoğunlukla sorulan sorulardan biridir: “Romanlarınızdaki karakterleri çevrenizden mi seçersiniz?”. Nemat Kelimbetov, bu eserinde bu suali sormaya gerek bırakmamıştır. Ümit adlı otobiyografik romanında, Nemat Kelimbetov omuriliğinde ur olan ve ameliyat olacak bir hastanın psikolojisini derinlemesine başarıyla yansıtmıştır. Bu eserinde ölüm korkusunu nasıl yaşadığını ve bu korkuyu nasıl yendiğini gerçekçi ve insanı sarsacak bir şekilde anlatmıştır.
Ercan’ı ölümle sınanan kendi beden ve ruhundan yaratmıştır. Ölümle sınanmak bir insan için en büyük acıdır. Ölümün o karanlık yüzünü düşlemek ve bilinmezliğine doğru ilerlemek. İşte Ercan böyle bir durumdadır. Çırılçıplak bir şekilde ölümle karşı karşıyadır. İnsanlığın en bilinmez konularından ölüm ile baş başadır. Birçok psikiyatrın, psikoloğun ve filozofun bile tam açıklığa kavuşturamadıkları bir konudur ölüm. Irvin D. Yalom ölüm anksiyetesini Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek(1) adlı kitabında ayrıntılarıyla incelemiştir. Irvin D. Yalom’un görüşleri etrafında, Nemat Kelimbetov’un Ümit adlı otobiyografik romanını değerlendireceğim.
Güneşin ya da ölümün yüzüne doğrudan bakamazsınız. Ölüm korkusuyla yaşarken, bazılarımız için ölüm korkusu bütün mutluluk ve sevinci engelleyen bir durum hâline gelir. Anlamlı bir hayatı, yaşamaya yönelik bütün hislerimizi kaybederiz. Ercan bu anlamsızlığı ameliyat öncesi ve yatalak kaldığı zamanlar yaşar. Örneğin ameliyat öncesi “Canlı insanlar için ölüm, son gerçektir”, “Benim boynumda ise korku boyunduruğu asılı”, “Gelecek belki bana güneş ışığını ve sıcaklığını getirmeyecek” gibi düşünceler içerisindedir. Onun bu korkusu aslında hepimizin korkusudur. Ölüm fikri aklımıza düştüğü anda benzer kelimeler dil, din, ırk fark etmeksizin dilimizden dökülür.
Milan Kundera “Çoğu insanı ölüm konusunda dehşete düşüren şey geleceğin kaybı değil, geçmişin kaybıdır. Aslında unutma davranışı hayatın içinde her zaman var olan bir ölüm biçimidir.”(2) der. Ercan’da geçmişini kaybetme korkusunu yaşar. Eşiyle yapamadıkları tatilden bahsederken “Her gün durup etrafıma doğru dürüst bakmadan koşuşturup durmuştum” der. Ercan bu cümlesi ile bir iç hesaplaşmaya girmiştir. Geçmişi düzeltemeyeceğini hatırlayarak, bu çaresiz durumu yenerek, geçmişin kaybını gelecekte telâfi etmeye çalışacaktır.
Ölümün onun için bir son hâline gelmeye başlaması ve ölümün artık sadece başkalarının başına gelebilecek bir hâdise olmaması Ercan’ı benliğinin en derinlerinde hayatını sorgulamaya itmiştir. Bu sorgulayış bir iç çözülüştür. Birbirine âdeta bir ip gibi düğümlenmiş düşünceler açılır, derinlere atılmış ve saklanmış tozlu düşünceler bir bir gün ışığına çıkar. Yapayalnızdır Ercan, yalnız başına yaşamak zorundadır ve ancak yalnızlığında kendi gerçekliğine ulaşacaktır.
Hayatı avuçlarının arasında sımsıkı tutmak ve onu anlamlandırmak için ölüm korkusuyla tanışmak gereklidir. Ölümlülük yani yok olacağını bilmek varlığını anlamlı kılmak için bir yoldur. Ercan’ın “Her insan güneşin doğuşunun güzelliğini anlayamaz. Bu güzelliği sadece, çok yakında ölümü bekleyen biri anlar” demesi gibi. Ölümün soğuk nefesini hissetmek, insana varlığının değerini, çevresini daha iyi görmesini yani yaşamın sıcaklığını hatırlatır.
Yaşam değişimdir; her an değişimle karşı karşıyayız, önceki benden farklıyızdır. Fakat ölüm korkusuyla tanışınca insan kendini sorgulayarak kendi olma yoluna girer. Ercan, ameliyat öncesi bu sorgulamaları yaparak kendini bulmaya çalışır. Umutlarını, hayallerini ameliyat sonrasına taşır. Ameliyattan sonra gözlerini açar ve aklının yerinde olduğunu fısıldar kendine. Ölümü yenmiştir. Ercan, ‘’İnsanoğlunun başına ölüm tehlikesi gelince korkak mı, yoksa kahraman mı olduğu ortaya çıkar.” der. Ölümü yenmiş ve kahraman olmuştur fakat önünde uzun bir yol vardır. Elleri ve bacaklarını kullanamadan yaşayan, bir ölü gibi başkalarına muhtaç olarak yaşama zorunluluğu, bu düşünce onu mahvediyordu. “Yardıma muhtaç yatıyorum ve etrafımdakilerin yüzüne bakacak cesareti bulamıyorum kendimde.”, “Depresyona girmiş ve bu dünyada artık hiçbir şeyin beni ilgilendirmediğini, hiçbir şeyin benim için artık önemli olmadığını fark etmiştim.” diye yazar. Hatalarını düzeltmek ister ve bu dünyaya bir iz bırakmak ister. Bu korkularını yenmek ve varlığını olumlayabilmek için bir şeyler yapmalıydı. Ameliyat sonrasını doktorunun da dediği gibi doğum günü olarak kabul eder. Gerçekten de öyledir ölümle baş başalık ve ölümü yendikten sonraki hayatı. Ameliyat sonrası kazandığı arkadaşlıkları ve yönelimleri sayesinde hayatına bir anlam ve ebedîlik kazandırmak ister.
Ölüm korkusunu yenmenin yollarından biridir ölüp gittikten sonra bile hatırlanmak istemek geride bir şeyler bırakabilmek. Hatta Ercan bunu “Hayatta yoğrulup olgunlaşmış idareyi bilen insanlar ise aksine pasiflik ve hareketsizlikten ölümden beter korkarlar. Onları ölüm değil, arkalarında iyi bir eser bırakmamak ürkütür.” der ve yine başka bir yerde “Benim endişem, çok az yaşamam değil. Benim üzüldüğüm yaşadığım süre zarfında arkamda bırakacağım kayda değer hiçbir şey yapmamış olmam.” der.
Psikiyatrist Irvin D. Yalom bu durumu “Dalgalanma” kavramıyla açıklar. Dalgalanma, her birimiz bunun bilincinde olmadan diğer insanları yıllarca, hatta kuşaklar boyunca etkileyebilen ortak merkezli halkalar yaratmasını ifade eder. Yani insanlar üzerindeki etkimiz sürüp gider şeklinde açıklar.
Psikiyatrist Irvin D. Yalom’un da dediği gibi “Farkında olmasak da geride kendimizden bir şeyler bırakabileceğimiz fikri, insanın faniliği ve sonlu oluşundan kaçınılmaz bir şekilde anlamsızlığın doğduğunu iddia edenlere karşı etkili bir yanıt vermektedir.”(3) Bu korkusunu yenmek için bu dünyada bir iz bırakabilmek için yaşadığı hazin tecrübeleri yazmak ister. Bu düşüncesiyle fanilikten dolayı gelen yaşamın anlamsızlık fikrini Kelimbetov ya da Ercan aşar. Bu yazma hayali onu önce çevirmenliğe daha sonra yazarlığa taşır.
Kelimbetov’un buradaki diğer bir amacı da kendi durumundaki hastaların kararlılıklarını, cesaretlerini ve yaşam sevgilerini bir örnek olarak yazmak ve onların ortak sorunlarını yansıtmaya çalışmaktır. Bunu yaparak kendini ve aynı durumdaki hastaların, diğer insanlardan soyutlanmadan yaşamın merkezinde olabileceklerini tecrübeleriyle birlikte anlatmıştır. Irvin D. Yalom bu durumu “Dalgalanma ve Model Olma” başlığı altında işler. Kelimbetov ölümle nasıl savaşılacağı ve bu durumla nasıl yaşanacağını bize açık bir şekilde göstermiştir.
Bir diğer ve önemli olan konuda aile ve çevre. Ercan eşinden ve yakın arkadaşlarından aldığı destek, bilhassa eşinden gördüğü sevgi ve vefa. Ercan’ın hayata tutunması için önemli bir etkidir. Irvin D. Yalom bu konu hakkında “İlişki en önemli şeydir. İster aile üyesi ister arkadaş ister terapist olun, bütün yüreğinizle konuya dahil olun.”(4) der.
“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu” William Shakespeare’in akıllara kazınan bu sözleri ya da Rilke’nin “İnsan, meyvenin çekirdeğini taşıması gibi ölümü kendi içinde taşımaktadır.” demesi gibi ölüm, dünya edebiyatının da en çok kullanılan konularından biridir. Hayatta kalma ya da yok olma korkusu hep var olacaktır.
Kelimbetov da hayat hikâyesiyle sadece kendi durumundakiler için değil insanlık için bir yaşam dersi vermiştir. Hayatı kavramasıyla, gözlemleriyle, cesaretiyle ve mücadeleci kimliğiyle insanın en karanlık korkusuyla, ölümle yüzleşerek örneğine sık rastlanılmayacak bir başarıya imza atmıştır ve dünya edebiyatındaki yerini unutulmayacak bir şekilde almıştır.
- Irvin D. Yalom, Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek, Kabalcı Yayınevi, İstanbul,2008
- Irvin D. Yalom, Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek, Kabalcı Yayınevi, İstanbul,2008
- Irvin D. Yalom, Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek, Kabalcı Yayınevi, İstanbul,2008
- Irvin D. Yalom, Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek, Kabalcı Yayınevi, İstanbul,2008