Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ı, modern mi post-modern mi? Geleneksel mi yenilikçi mi? Edebiyat dünyasında tartışma yaratan bu eserle ilgili bazı eleştirileri derledim.

1990 yılında yayımlanan Kara Kitap, İstanbul’un sokaklarını, geçmişini, kimyasını ve dokusunu, kayıp karısını arayan bir avukat aracılığıyla anlatan bir eser olarak Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Kara Kitap, yalnızca hakkında yazılan eleştirilerle değil, aynı zamanda etrafında oluşan edebiyat tartışmalarıyla da dikkat çekmiştir. Bu tartışmalar, yalnızca romanla sınırlı kalmayıp, daha geniş bir bağlamda Türk edebiyatının meselelerine odaklanmış ve eleştirmenler arasında bir polemiğe dönüşmüştür.

Orhan Pamuk, bu romanıyla eleştirmenlere farklı bir anlatım tarzı sunmuş ve bu yenilikçi üslup, eleştirmenler tarafından ihtiyatla karşılanmıştır. Enis Batur, Kara Kitap’ı “modern bir yapıt” olarak değil, “çağdaş bir meddah anlatısı” olarak nitelendirmiş ve Thomas Pynchon’un V adlı eserine benzetmiştir. Bu değerlendirme, Pamuk’un şifahi kültürün kodlarını kullanarak, modernist bir eserden ziyade geleneksel bir anlatı tarzına başvurduğunu ortaya koymaktadır. Hasan Bülent Kahraman ise romanı, “yazma ediminin boyutları, aşama ve ögeleri” açısından incelemiş ve eseri “semiyotik roman” olarak tanımlamıştır. Romanın iç içe geçmiş hikâyeleri ve Doğu ile Batı anlatılarına göndermeleri, onun göstergesel bir yapı taşıdığını ortaya koymaktadır.

Berna Moran, Kara Kitap için post-modern ve üstkurmaca terimlerini kullanmış ve eserin hikâye içinde hikâye barındıran yapısını üstkurmaca örneği olarak değerlendirmiştir. Ancak, Tahsin Yücel, Moran’ın bu değerlendirmesini eleştirmiş ve Kara Kitap’ın metinler arası ilişkiler ve üstkurmaca bakımından Oğuz Atay ile benzerliğinin abartıldığını savunmuştur. Yücel’e göre, Pamuk’un eserindeki unsurların büyük bir kısmı diğer yapıtlarla kurulan ilişkilerden türetilmiştir ve bu durum, eserin özgünlüğünü sorgulatmaktadır. Orhan Koçak da Moran gibi Kara Kitap’ın post-modern bir roman olduğunu kabul ederken, Moran’ın Hüsn ü Aşk ile Kara Kitap arasında kurduğu benzerliğe karşı çıkmıştır. Koçak, Kara Kitap’ın klasik alegori değil, post-modern bir yapı taşıdığını ve bu nedenle eserin temsil edilen anlamla temsil eden arasında bir mesafe bırakmadığını ifade etmiştir.

Tahsin Yücel, Kara Kitap’ın modern bir roman olarak değerlendirilemeyeceğini savunmuş ve eserin kurgusunun yüzyıl başı romanlarını andırdığını belirtmiştir. Yücel’e göre, Orhan Pamuk’un dili ve üslubu, eserin modern bir roman olarak kabul edilmesine engel teşkil etmektedir. Süha Oğuzertem’se Kara Kitap’ın ‘ödipal anlatıyı mükemmelleştiren ve modernist Türk romanını bir sınır noktasına getiren bir eser’ olduğunu ifade etmiştir. Eser üzerine yapılan tartışmalar sonucunda, eleştirmenler eserin Doğu anlatı geleneklerinden yararlandığı, iç içe geçmiş hikâyelerle bir üstkurmaca oluşturduğu ve post-modernist olarak nitelendirilebileceği konusunda hemfikir olmuşlardır.  

Tahsin Yücel’in “Kötü bir yazar iyi bir romancı olabilir mi?” sorusu, tartışmanın merkezinde yer alır. Yücel, Orhan Pamuk’un eserinde dil hataları bulunduğunu ve bu durumun, yazarın yetkinliğini sorgulattığını belirtmiştir. Yücel, Pamuk’un Türkçesini yetersiz bulmuş ve bazı cümlelerde çeviri izlenimi yaratan hatalar olduğunu öne sürmüştür. Bu eleştiriler, Kara Kitap’ın hatalarıyla da gündeme gelmesine neden olmuştur. Enis Batur da Yücel ile aynı noktada buluştuklarını belirtmiş ve Kara Kitap’ın modern bir roman olmadığını vurgulamıştır. Selim İleri ise, Yücel’in eleştirisinin Türk edebiyatında son yıllarda karşılaştığı en iyi eleştiri yazılarından biri olduğunu söylemiş ve bu yazının, Türk edebiyatında eleştiri ortamının sorgulanmasına yol açtığını ifade etmiştir. Bu tartışmalara köşe yazarları da dahil olmuştur. Haluk Şahin, Tahsin Yücel’e sert eleştiriler yöneltmiş ve bu tartışmalar, yazarın kişiliği üzerinden yürütülmeye başlamıştır. Ancak, Orhan Pamuk, eserlerindeki dil eleştirilerine karşı, romanlarını sözlük ve gramer kitaplarıyla yazmadığını belirtmiştir.

Kara Kitap üzerindeki tartışmalar, eserin ötesine geçerek Türk edebiyatının genel sorunlarına odaklanmıştır. Bu tartışmalar, edebiyat eleştirisinin, yazarın kişiliği ve dil kullanımı üzerinden yürütülen bir süreç olduğunu göstermiştir.