Türkiye’nin verimli toprakları tarımda büyük bir potansiyel sunarken, kısa vadeli politikalar bu zenginliği tehlikeye atıyor. Tarıma yatırım yapmazsak, gelecekte toprağımızdan aldığımız bereketi kaybedebiliriz.

Türkiye, tarım potansiyeli açısından büyük bir hazineye sahip. Verimli topraklar, dört mevsim iklimi ve çeşitli ürün çeşitliliğiyle tarım sektörü, ülke ekonomisinin omurgalarından biri olmalı. Ancak son yıllarda gördüğümüz tablo, tarımın giderek göz ardı edildiğini ve sorunların çözümsüz bırakıldığını gösteriyor. Peki, bu kadar kıymetli bir sektörü neden geri plana itiyoruz?

Türkiye’nin tarım politikaları, ne yazık ki uzun vadeli stratejilerden yoksun. Çiftçilerin artan maliyetler karşısında zorlanması, genç nüfusun tarımdan uzaklaşması ve ithalata dayalı politikalar, yerli üretimi büyük ölçüde zayıflatıyor. Oysa ki, Türkiye, tarımda kendi kendine yetebilen nadir ülkelerden biriydi. Bugün ise marketlerde meyve-sebze fiyatları el yakıyor, yerli üreticiler desteklenmediği için ürünlerini maliyetine bile satamıyor.

Bir diğer sorun da su kaynaklarının bilinçsizce kullanılması. Tarımda su tasarrufu ve modern sulama teknikleri hâlâ yeterince yaygın değil. Kuraklık her geçen yıl etkisini artırıyor, ama etkin bir su yönetimi politikası geliştirmekte geç kalıyoruz. Topraklarımız verimli olabilir ama onları doğru yönetemezsek, bu zenginlik elimizden kayıp gider.

Türkiye’nin tarıma daha fazla yatırım yapması şart. Kendi topraklarımızı, çiftçilerimizi ve yerli üretimi korumalıyız. İthalata dayalı tarım politikaları kısa vadeli çözümler sunsa da, uzun vadede tarımsal bağımsızlığımızı tehlikeye atıyor. Çiftçilerimizi destekleyerek, teknolojik yeniliklerle tarımı buluşturarak tarımın geleceğini güvence altına almalıyız.

Türkiye’nin güçlü bir tarım politikası geliştirmesi, sadece ekonomik bir zorunluluk değil, aynı zamanda topraklarımızın ve geleceğimizin korunması için bir sorumluluk. Unutmayalım ki, toprak bizi besler, onu ihmal edersek aç kalırız.