“Birine nefes oluyorsun, birine de son vedasında eşlik ediyorsun… Ama hiçbirine yabancı kalamıyorsun.”

MAKİNELER KONUŞUR, BİZ DİNLERİZ

Ceylan hemşireye göre yoğun bakımda sessizlik diye bir şey yok. Monitör sesleri, solunum cihazlarının ritmik çalışması ve arada bir duyulan fısıltılar… “Aslında biz burada makineyle değil, umutla çalışıyoruz” diyor ve ekliyor:

“Hastalarımız konuşamıyor çoğu zaman ama bedenleri anlatıyor her şeyi… O an annesini mi özledi, acı mı çekiyor… Zamanla öğreniyorsun.”

GECE-GÜNDÜZ DİYE BİR ŞEY YOK

24 saat nöbet, uykuya hasret gözler, birkaç dakika içinde verilen hayati kararlar… Ceylan hemşire bunları sayarken ne bir sitem var ne de şikâyet. Aksine, bu işi “hayat meselesi” olarak görüyor:

“Sevmeden olmaz. Çünkü sadece iş değil bu. Senin kalbin de o odada kalıyor.”

YOĞUN BAKIMIN PERDE ARKASI

İnsanlar çoğu zaman sadece camın ardından bakıyor içeri. Ama o camın arkasında ne mücadeleler yaşanıyor… Ceylan Çağlayan, mesleğin duygusal boyutuna da dikkat çekiyor:

“Bir hastanın gözünden süzülen yaşa şahit olmak, ellerini tutup ‘buradayım’ demek… Bazen de aileye kötü haberi vermek… O anlarda kelimeler yetmiyor.”

BİR MESLEK DEĞİL, BİR MÜCADELE

Ceylan hemşirenin anlattıkları, sadece bir sağlık çalışanının değil, bir insanın iç dünyasını da yansıtıyor. Yoğun bakım, sadece hayatta kalma değil; sabır, sevgi ve mücadeleyle örülü bir dünya. Ve bu dünyanın görünmeyen kahramanları, her gün bir başka hayatın ucundan tutmaya devam ediyor.

Muhabir: Şeyda Aşatır Ermiş