Eskiden etiket gözetmeden alışveriş yapmayanların bile artık sosyete pazarlarının müdavimi olduğunu söyleyen Yıldırım, “Bugün pazarda dolanırken tanınmış yüzlerle karşılaşmanız hiç sürpriz değil. İnsanlar artık sadece markaya değil, tarzına da yatırım yapıyor. O pazar tezgâhında gördüğünüz 300 liralık ceket, doğru kombinlendiğinde binlerce liralık duruyor” diye anlatıyor.
“HER ŞEY EL ALTINDA AMA GİZLİ GİBİ”
Sosyete pazarlarının bir diğer ilginç yönü ise, hem göz önünde hem de bir o kadar gizemli olmaları. Yıldırım, “Bilen biliyor. Nerede ne var, hangi tezgahta hangi parçalar gelir, hangisi kaçırılmaz. Bu bir tür şehir efsanesi gibi, ağızdan ağıza dolaşır ama dışarıdan biri gelse asla o ‘altın parça’yı bulamaz. Çünkü o, müdavimlerin gözüne çarpar” diyor.
“KADINLAR KENDİ MODASINI OLUŞTURUYOR”
Yıldırım, sosyete pazarlarının kadınlara verdiği özgürlük alanına da dikkat çekiyor: “Orada herkes kendince bir şey yakalıyor. Kimisi vintage parçaları karıştırıyor, kimisi minimal bir stil yaratıyor. Artık moda, dergilerde gördüğümüz trendlerden ibaret değil. Pazar alışverişi yapan kadınlar kendi akımlarını yaratıyor.”
“YEME-İÇME MOLALARI BİLE MODA ŞOVU”
Sosyete pazarına gitmek demek sadece alışveriş yapmak demek değil. “Bir gözleme molasında bile etrafınızdaki kadınlara bakın; ayakkabıdan oje rengine kadar düşünülmüş bir şıklık var” diyen Yıldırım, pazarın bir nevi açık hava defilesine döndüğünü söylüyor.
“DOLAPLAR DOLU AMA O PAZARA GİTME İSTEĞİ HİÇ BİTMEZ”
Sanem Sıla Yıldırım, sözlerini şöyle bitiriyor: “Kaç kere ‘bir şey almayacağım’ diyerek gidip yine torbayla döndüm sayamıyorum. Ama bu pazarlar öyle. Sizi çağırıyor. O kalabalıkta, o keşmekeşin içinde yine de kendinizi iyi hissediyorsunuz. O yüzden ben diyorum ki, sosyete pazarı sadece alışveriş değil, bir terapi alanı!”