İran’da Mesud Pezeşkiyan'ın cumhurbaşkanlığı ile birlikte hem iç politikada yumuşama hem de dış ilişkilerde daha esnek bir çizgi tartışılmaya başlandı. İran dış politikası üzerine çalışan siyaset bilimci Bülent Öztürk, Pezeşkiyan'ın ABD ile dolaylı müzakere açıklamaları, Hamaney'in dengeleyici tutumu ve Şii milislerin bölgesel pozisyonu üzerine değerlendirmelerde bulundu.
"İRAN'DA İÇ POLİTİKADA YUMUŞAMA VE DIŞ POLİTİKADA ESNEKLİK İHTİMALİ BİRLİKTE OKUNMALI"
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın ABD ile müzakere açıklamaları ve Hamaney’in dengeleyici tutumu yeni bir diplomasi döneminin habercisi olduğunu belirten Öztürk, "İran’da iç politikada yumuşama ve dış politikada esneklik ihtimali birlikte okunmalı. Pezeşkiyan’ın söylemi, ılımlı reformist çizgi ile devrimci ilkeler arasında bir köprü kurma çabasıdır. İran diplomasisi geleneksel olarak "direniş" temelinde şekillense de zaman zaman "dengeleme" ve "denge kurma" yönüne evrilebilmiştir. Pezeşkiyan, bu çizgiyi günümüz küresel belirsizlik ortamında pragmatik bir temele oturtmaya çalışıyor. Özellikle ABD ile doğrudan temas olmasa da, Yemen, Umman ve Avrupa’da süren dolaylı görüşmeler, bu esnekliği jeopolitik bir stratejiye dönüştürüyor" dedi.
"YEMEN SON YILLARDA SADECE ÇATIŞMA ALANI DEĞİL, AYNI ZAMANDA DİPLOMATİK DOLAYLILIK ALANINA DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA"
İran’ın ABD ile yürüttüğü dolaylı müzakerelerde Yemen gibi aracı ülkelerin öne çıktığını vurgulayan Öztürk, "Yemen son yıllarda sadece çatışma alanı değil, aynı zamanda diplomatik dolaylılık alanına dönüşmüş durumda. Umman ve Katar gibi aktörler, İran ile ABD arasında hem bölgesel güvenlik hem de enerji yolları konusunda arabuluculuk yapıyor. Bu diplomatik altyapının Yemen üzerinden gelişmesi, iki tarafın doğrudan restleşmeden iletişim kurmasına olanak tanıyor. Tahran, bu dolaylı hatları kullanarak müzakere pozisyonunu hazırlıyor; ABD ise Körfez’deki tansiyonu düşürmek için bu kapıları açık tutuyor" ifadelerini kullandı.
"PEZEŞKİYAN YÖNETİMİ, AVRUPA’YI YENİDEN BİR DENGE UNSURU OLARAK DEVREYE SOKMA NİYETİNDE"
Avrupa üzerinden sürdürülen diplomatik temaslara da dikkat çeken Öztürk, "Viyana görüşmeleri her ne kadar dondurulmuş görünse de arka kapı diplomasisi devam ediyor. Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkeler ABD’nin yeniden müzakere masasına dönmesini destekliyorlar. İran da bu temasları, ABD ile doğrudan yüzleşmeden Avrupa üzerinden nabız yoklama yöntemiyle sürdürüyor. Pezeşkiyan yönetimi, Avrupa’yı yeniden bir denge unsuru olarak devreye sokma niyetinde. Bu, Batı bloğu içindeki ayrışmaları lehine kullanma stratejisidir" diye konuştu.
"İRAN, VEKİL AKTÖRLERİNİ BİRER BASKI ARACI OLARAK DEĞİL, MÜZAKERE ALANI AÇAN DİPLOMATİK KOZLAR OLARAK YENİDEN KONUMLANDIRIYOR"
Irak'ta bazı İran bağlantılı Şii milis grupların silah bırakma yönündeki adımlarını da değerlendiren Öztürk, bu gelişmenin İran’ın bölgesel yumuşama stratejisinin bir parçası olduğunu belirtti. "Irak’ta Hizbullah Tugayları gibi İran bağlantılı bazı Şii grupların silah bırakma yönündeki adımları, sadece Bağdat’ın iç istikrarıyla değil, aynı zamanda İran’ın bölgesel yumuşama stratejisiyle ilişkilidir. Bu adım, ABD’ye verilen örtük bir mesajdır: 'Bölgesel gerilimleri tırmandırmak değil, kontrol altına almak istiyoruz.' İran, vekil aktörlerini birer baskı aracı olarak değil, müzakere alanı açan diplomatik kozlar olarak yeniden konumlandırıyor" dedi.
"BU DİL, İRAN DIŞ POLİTİKASININ RETORİK OMURGASINI OLUŞTURUR"
Pezeşkiyan’ın "ne iyimseriz, ne kötümser" şeklindeki açıklamasının, İran dış politikasının klasik söylem stratejisine uygun olduğunu kaydeden Öztürk, "Bu ifade, İran’ın stratejik iletişimde kullandığı 'bekle ve dengele' yaklaşımının sembolüdür. Siyasal iletişim açısından baktığımızda bu tür söylemler, hem iç kamuoyuna güvensizlikle karışık itidalli bir mesaj verir hem de karşı tarafa "müzakereye kapalı değiliz ama kırmızı çizgilerimiz var" mesajı gönderir. Bu dil, İran dış politikasının retorik omurgasını oluşturur. Bu retoriğin arkasında, pragmatik bir denge stratejisi vardır" değerlendirmesinde bulundu.
"SÜRECİN BAŞARILI OLMASI, KÖRFEZ'DEKİ İSTİKRARI DOĞRUDAN ETKİLER"
Sürecin Orta Doğu’daki yansımalarına ilişkin de konuşan Öztürk, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile kurulan yeni diplomatik hatların ve Irak'taki milis varlığının azaltılmasının, bölgesel güvenlik dengelerini değiştirebileceğini şu sözlerle ifade etti:
"Sürecin başarılı olması, Körfez'deki istikrarı doğrudan etkiler. Suudi Arabistan ile İran arasında kurulan yeni diplomatik hat, Birleşik Arap Emirlikleri ile geliştirilen ekonomik temaslar ve Irak üzerinden azaltılan milis varlığı, yeni bir güvenlik mimarisine zemin hazırlıyor. Eğer Pezeşkiyan liderliğinde İran, söylemini eyleme dökebilirse, bu hem İsrail'in güvenlik takıntılarını zorlar hem de ABD'nin Ortadoğu'daki askeri varlığının gerekçelerini azaltır. Bu, yeni bir bölgesel güç dengesi ve daha rasyonel bir diplomasi dönemi anlamına gelir."