Henüz çocuk yaşlarda kalemle tanışan Bilgiç, çizdikçe kendini keşfettiğini söylüyor. “İlk çizgilerim karalamalardı ama zamanla onlara başka gözle bakmaya başladım. Duygularımı, düşündüklerimi anlatmanın en iyi yolu oldu,” diyor. Sanat eğitimi almadan, tamamen kendi gözlemleriyle ve denemeleriyle ilerlemiş. Belki de bu yüzden, eserlerinde içtenliğin izini bulmak mümkün.

KENDİ DÜNYASINI KAĞIDA TAŞIYOR

Kara kalemin detaylarında gezinen Bilgiç, ilhamını genellikle insan yüzlerinden alıyor. Ona göre bir yüz, bazen sayfalarca kelimeden daha fazlasını anlatabiliyor. “Bir çizgiyle yorgunluğu, bir gölgelendirmeyle umudu gösterebiliyorsam, o zaman doğru yoldayım demektir,” diye anlatıyor üretim sürecini.

Kullandığı her çizgi, her gölge, izleyeni durup düşünmeye çağırıyor. Modern tekniklerle yarışmıyor; tam tersine, sade kalemin derinliğine dikkat çekiyor. "Dijitalin bu kadar yaygın olduğu bir zamanda kara kalemi seçmek, belki de biraz yavaşlamaya çağrı," diyor gülümseyerek.

SIRADIŞI OLMADAN, SADECE GERÇEK

Mustafa Bilgiç’in çizgilerinde abartı yok ve yapaylık yok. Sanatı bir şov olarak değil, bir anlatı olarak görüyor. “Ben insanları etkilemeye değil, kendimi ifade etmeye çalışıyorum. Bu da yeterince samimi olursa birilerine dokunuyor zaten,” diyor.

TV Nota’ya yaptığı bu içten açıklamalar, kara kalemin hâlâ ne kadar güçlü bir anlatım aracı olabileceğini bir kez daha hatırlatıyor.

Muhabir: Ceren Demirbüken Ateş