Diyetisyen Özden Nur Mallı, yeme bozuklukları hakkında kapsamlı değerlendirmelerde bulunarak, bu rahatsızlıkların yalnızca kilo ile değil, aynı zamanda duygu durumları, beden algısı ve psikolojik faktörlerle yakından ilişkili olduğuna dikkat çekti.
Malli, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından tanımlanan yeme bozukluklarının, kişinin yemek yeme alışkanlıklarında ciddi bozulmalarla seyrettiğini ve fiziksel sağlığı tehlikeye sokan psikiyatrik rahatsızlıklar arasında yer aldığını belirterek, “Her bireyin yeme davranışı, yaşadığı çevre, kültürel normlar, beden algısı ve kişisel deneyimlerle şekillenirken, yeme bozuklukları bu sürecin sağlıksız bir şekilde işlemesi sonucu ortaya çıkar.” ifadelerini kullandı.
"STRES, TOPLUMSAL BEDEN ALGISI BASKILARI VE SOSYAL MEDYA ETKİSİ YEME BOZUKLUKLARININ GÖRÜLME SIKLIĞINI ARTIRIR"
Modern yaşamın getirdiği stres, toplumsal beden algısı baskıları ve sosyal medya etkisinin yeme bozukluklarının görülme sıklığını artırdığını belirten Mallı, en sık karşılaşılan türlerin Anoreksiya Nervoza, Bulimia Nervoza ve Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu olduğunu dile getirerek, “Anoreksiya, bireyin kilo alma korkusuyla yeme davranışının ciddi şekilde kısıtlandığı, genellikle düşük kiloya rağmen zayıf hissetmeyle seyreden bir bozukluktur. Bulimia, tekrarlayan aşırı yeme atakları ve ardından gelen telafi davranışları (kusma, laksatif kullanımı, aşırı egzersiz) ile karakterizedir. Tıkınırcasına yeme bozukluğunda ise birey, yine kontrolsüzce yemek yer ancak sonrasında herhangi bir telafi davranışında bulunmaz. Yapılan araştırmalara baktığımızda genç erişkinlerde bu üç bozukluğun görülme sıklığı gittikçe artmaktadır ve kadın bireylerde erkeklere kıyasla daha çok rastlanmaktadır. Daha az bilinen ancak son yıllarda dikkat çeken Ortoreksiya Nervoza ise sağlıklı beslenme takıntısının, kişinin hayat kalitesini olumsuz etkileyecek boyutlara ulaşmasıdır” şeklinde açıkladı.
"YASAKLAYICI VEYA ÖDÜL-CEZA MANTIĞINA DAYANAN DEĞİL, ESNEK VE GÜVENLİ BİR PLAN OLUŞTURULUR"
Yeme bozukluklarının nedenlerine dair Mallı, “Bu rahatsızlıkların gelişiminde genetik yatkınlık, sosyo-kültürel baskılar, travmatik yaşam olayları, aile içi dinamikler, kontrol arayışı gibi çoklu faktörler etkili olur. Özellikle ergenlik dönemi, bu tür rahatsızlıkların başlaması açısından kritik bir dönemdir.” dedi.
Beslenme tedavisine değinen Mallı, yeme bozukluğu olan bireylerin beslenme tedavisinin klasik diyet yaklaşımlarından farklı, bireye özel ve esnek bir planlama gerektirdiğini şu sözlerle belirtti:
“Diyetisyen olarak önceliğimiz, bireyin yeterli ve dengeli beslenmesini sağlamak, yaşam fonksiyonlarını sürdürebilecek düzeyde enerji ve besin öğesi alımını desteklemek ve uzun vadede sağlıklı yeme davranışlarını yeniden yapılandırmaktır. Yasaklayıcı veya ödül-ceza mantığına dayanan değil, esnek ve güvenli bir plan oluşturulur. Bu sürecin başarılı olabilmesi için bireyin motivasyonunun desteklenmesi, suçluluk ya da yargılanma hissettirmeyen bir iletişim kurulması oldukça önemlidir. Özellikle Anoreksiya gibi kilo alma korkusunun baskın olduğu durumlarda, küçük adımlarla ilerlemek ve bireyin kontrol hissini kaybetmemesi gereklidir. Amacımız yalnızca kilo almak ya da vermek değil, bireyin besinlerle kurduğu ilişkiyi yeniden yapılandırmaktır. Yasaklayıcı değil, güvenli ve destekleyici bir sistem oluşturuyoruz.”
ANOREKSİYA VE BULİMİA NEVROZA ARASINDAKİ FARK NEDİR?
Anoreksiya ve Bulimia Nervoza arasındaki farklara da değinen Mallı, “Anoreksiyada birey genellikle çok düşük kilodadır ve kilo alma korkusu aşırı baskındır. Yeme davranışını ciddi biçimde kısıtlar. Bulimia ise genellikle normal kiloda ya da hafif kilolu bireylerde görülür. Bu bozuklukta aşırı yeme ve ardından gelen telafi davranışları (kusma, laksatif kullanımı, oruç tutma gibi) döngüsü söz konusudur. Anoreksiya genellikle belirgin kilo kaybıyla seyrederken, bulimia dışarıdan fark edilmesi daha zor olan, gizli ilerleyen bir süreç olabilir. Her iki durumda da kişinin yaşam kalitesi ve sağlığı ciddi şekilde zarar görür” diye konuştu. Daha az bilinen Ortoreksiya Nervoza’nın ise sağlıklı beslenme takıntısının bir türü olduğunu belirten Mallı, bu bireylerin zararlı olduğunu düşündükleri birçok besin grubunu diyetlerinden çıkardığını ve bunun sosyal yaşamı da etkilediğini söyledi.
"DİJİTAL İÇERİKLERİN ELEŞTİREL SÜZGEÇTEN GEÇİRİLMESİ GEREKİR"
Sosyal medyanın yeme davranışı üzerindeki etkisini de değerlendiren Mallı, “Kusursuz filtreli görseller ve düşük kalorili diyetlerin idealize edilmesi, bireylerde yetersizlik hissi yaratabilir. Bu nedenle, dijital içeriklerin eleştirel süzgeçten geçirilmesi ve bireyin kendi bedenine uygun, gerçekçi hedefler belirlemesi desteklenmelidir” ifadelerini kullandı.
Aile desteğinin önemine de dikkat çeken Mallı, “Aileler yemek konusunda baskıcı veya suçlayıcı olmamalı. En kıymetli şey, bireyin yanında olduğunu hissettirmek ve gerektiğinde profesyonel desteğe teşvik etmektir.” dedi.
Erken belirtilerle ilgili olarak ise Mallı, porsiyon küçültme, kalori hesabı, sürekli tartılma, yeme sonrası suçluluk hissi gibi davranışların fark edilmesi durumunda bir uzmana başvurulmasının önemine işaret etti.
"PSİKOLOG VEYA PSİKİYATRİST DESTEĞİ İLE BİRLİKTE ÇALIŞMAK TEDAVİNİN KALICI HALE GELMESİNİ SAĞLAR"
Yeme bozukluklarında psikolog ve psikiyatrist desteğinin de şart olduğunu vurgulayan Mallı, “Diyetisyenler olarak bizim görevimiz yalnızca fiziksel iyileşmeyi sağlamak değil, aynı zamanda bireyin besinlerle sağlıklı bir ilişki kurmasına rehberlik etmektir. Bireyin beslenme düzenini sağlıklı bir yapıya kavuştururken, bu sürecin psikolojik boyutunu göz ardı etmek mümkün değildir. Bu nedenle psikolog veya psikiyatrist desteği ile birlikte çalışmak tedavinin kalıcı hale gelmesini sağlar. Kimi zaman birey, yalnızca kilo almak ya da diyet yapmaktan çok daha karmaşık ihtiyaçlara sahiptir ve bu durum, bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalıdır” şeklinde konuştu.
"DUYGUSAL AÇLIK HER ZAMAN BİR YEME BOZUKLUĞU ANLAMINA GELMEZ"
Duygusal açlık konusuna değinen Mallı, “Duygusal açlık, fiziksel bir açlık durumu olmadan yemek yeme ihtiyacı hissetmektir. Stres, yalnızlık, can sıkıntısı, öfke gibi duygularla başa çıkmak için yemek yeme davranışı gelişebilir. Bu durum her zaman bir yeme bozukluğu anlamına gelmese de sık tekrarlandığında ve bireyin hayat kalitesini etkilemeye başladığında profesyonel destek gerekebilir. Bu gibi durumlarda da bireyin kendini suçlamadan, profesyonel destek alarak çözüm yolları geliştirmesi teşvik edilmelidir” dedi.