At bakıcılığı, yani seyislik, dışarıdan romantik bir meslek gibi görünse de, perde arkasında büyük fedakârlıklar barındırıyor. Bu zorlu mesleğin perde arkasını öğrenmek için 20 yıldır bu işi yapan Bekir Polat ile görüştük.

“HER SABAH 5’TE AYAKTAYIM”

Sabahın erken saatlerinde, daha ortalık karanlıkken işe koyulduğunu anlatan Bekir Polat, “Atlar saat kurar gibi… Yem saatini bilir, yürüyüş saatini bilir. Sen uyanmazsan, onlar seni uyandırır zaten” ifadelerini kullandı. Günde en az 10 ata bakan Polat, her bir hayvanın ayrı bir karakteri, huyu ve hassasiyeti olduğunu vurguluyor.

“SADECE FİZİKSEL DEĞİL, DUYGUSAL DA YORUCU”

Seyislik, sadece fiziksel bir iş değil. Aynı zamanda hayvanlarla kurulan güçlü bir bağın da mesleğin merkezinde yer aldığını belirtiyor: “Bir atın morali bozuksa, anında fark edersin. Gözünden, duruşundan anlarsın. Derdini konuşamasa da hissettirir.” Bekir Polat’a göre bu, mesleğin en hassas noktalarından biri.

“KIŞIN BUZ, YAZIN KAVURUCU SICAK”

Polat, işin fiziksel zorluklarını da anlatıyor: “Kışın sabah donmuş suyu kırmakla başlarsın. Yazın sıcakta atları serinletmek için sürekli ilgilenmek zorundasın. Her mevsim farklı bir emek istiyor.” Özellikle yarış atlarının bakımının çok daha dikkat gerektirdiğini belirtiyor.

“SEYİSLİK ARTIK ESKİSİ GİBİ DEĞER GÖRMÜYOR”

Mesleğin giderek değersizleştiğinden yakınan Bekir Polat, gençlerin bu işe yönelmediğini dile getiriyor. “Eskiden usta-çırak ilişkisi vardı. Şimdi kimse bu zahmete girmek istemiyor,” diyen Polat, bu kültürün kaybolmasından endişe duyduğunu ifade ediyor.

“BU İŞİ SEVMEDEN YAPAMAZSIN”

Tüm zorluklara rağmen mesleğini büyük bir sevgiyle yaptığını dile getiren Bekir Polat, “Bir hayvanın sana güvenmesini sağlamak, onu yarışa hazırlamak… Bunlar tarif edilmez duygular. Bu işi sevmeden yapan bir gün bile dayanamaz” diyor.

Muhabir: Doğu Han