Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü tamamlamasının ardından Ankara Üniversitesi Aile Danışmanlığı Yüksek Lisans Programı’nı bitiren Çiğdem Çetinkaya Yılmaz, mezun olduktan sonra özel eğitim merkezleri ve anaokullarında kurum psikoloğu olarak görev aldı. Yılmaz, şu anda da bir özel eğitim merkezinde kurum müdürü olarak çalışmakta.

Lise yıllarında aldığı psikoloji dersinin kendisini çok etkilediğini, alana ilgi duymaya başlayıp araştırdığında mizacına uygun bir meslek olduğuna karar verdiğini söyleyen Yılmaz; üniversite sınavına hazırlanırken tek hedefinin psikoloji bölümünü kazanmak olduğundan, mesleğe başladıktan sonra da hep doğru bir karar verdiğini düşündüğünden ve işini çok sevdiğinden bahsetti.

29 yaşındaki Psikolog Yılmaz, anne adayları ve annelerin gebelik yaşadıklarında içinde bulunduğu duygulara ilişkin açıklamalar yaptı.

GEBELİKTE İLK DUYGU

“Gebelik, annenin fizyolojik ve psikolojik olarak çok büyük değişimler yaşadığı bir dönemdir” diyerek değerlendirmelerine başlayan Yılmaz, “Çok farklı değişkenler, bu süreci etkiler. Gebelikteki ilk duygu aslında gebeliğin beklenip beklenmediğiyle ilişkilendirilebilir. Beklenen bir hamilelikte anne, duruma daha hazırlıklı olmakla birlikte sürpriz bir gebelikte annenin ilk duyguları daha karmaşık olabilir. Annenin hayat standartları, hamileliğe bakış açısı, kaçıncı gebeliğini yaşayacağı, bu duyguları etkileyen unsurlardan bazılarıdır” ifadelerini kullandı.

“ANNENİN KONTROL EDEMEDİĞİ HORMONAL DEĞİŞİMLER YAŞANIR”

Yılmaz, annenin gebelik sürecindeki duygularını olumlu veya olumsuz olarak gruplandırmanın zor olduğunu, çünkü bunun duruma göre değişkenlik gösterdiğini vurgulayarak “Fizyolojik değişimler yaşandıkça hormonlar annenin duygularını fazla inişli çıkışlı hale getirir. Ani duygu değişimleri, ani tepkiler aslında annenin de kontrol edemediği hormonal değişimlerden kaynaklanır” dedi.

“BU SÜREÇTE ANNEYİ KORUYAN EN ÖNEMLİ FAKTÖR, SOSYAL DESTEKTİR”

Gebeliğin 3 trimester dönemden oluştuğunu aktaran Yılmaz, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “İlk 13 hafta, birinci trimester dönemi kapsar. Bu dönem, anne ile bebek arasında ilk ilişkinin kurulduğu dönemdir ve büyük önem taşır. Annenin hormonal dengeleri değişmeye, bebek oluşmaya başlar. Annenin fiziksel açıdan gebeliğe adapte olması da bu dönemde gerçekleşir. Bundan dolayı fiziksel belirtiler (bulantı, kusma, halsizlik gibi) sık yaşanır. Yani birinci trimester dönemini, hamileliğin adaptasyon süreci olarak değerlendirebiliriz.

Aynı zamanda kalp atışının duyulmasıyla birlikte annenin bebeği ile ilk somut ilişkisinin de kurulduğu dönemdir. Bu süreçte annenin yoğun strese maruz kalmaması büyük önem taşır. Bebek, anne karnında annenin duygularını hisseder. Anne stres yaşadıkça bebeğin de bundan etkilenmesi kaçınılmaz olur. Bu süreçte anneyi koruyan en önemli faktör, sosyal destektir. Eş ve aile desteği, sosyal çevrenin anne ile olan iletişimi, anneye gösterilen şefkat ve saygı, annenin gebelik sürecini kolaylaştıracaktır.”

ANNE İLE BEBEĞİN DAHA ÇOK BAĞ KURDUĞU DÖNEM

Yılmaz, ikinci trimester dönemin kişiye göre değişiklik göstermekle beraber genelde daha rahat geçtiğinin altını çizdi. Annenin dış görünüşünün değişmeye, karnının büyümeye başladığı ve 27. haftaya kadar devam eden bu aralıkta bebeğin artık hızla geliştiğini belirten Yılmaz, bebeğin cinsiyetinin de öğrenilmesiyle anne ile bebeğin daha da çok bağ kurmaya başladığını söyledi.

“NORMAL DOĞUM DİYE BİR DOĞUM ŞEKLİ YOKTUR”

“3. trimester dönemde bebek ve anne yavaş yavaş doğuma hazırlanır. Doğum yaklaştıkça annede gerginlik, stres görülmesi olağandır. Doğumun gerçekleşme şekli ile ilgili toplumsal baskılar anneyi etkileyebilir” ifadelerini kullanan Yılmaz, “Bu sebeple doğumun sezaryen veya vajinal doğum olması, sosyal çevre tarafından anneye dayatılmamalıdır. Çünkü her doğum kendine özgüdür ve doğumun şekline yalnızca doktor ve anne karar verme hakkına sahiptir. Annenin bu bilinçle davranabilmesi için; sosyal çevrenin, doğum şeklinin annelik ile bir ilişkisinin olmadığını anneye hissettirmesi gerekir. Annelik, gebeliğin öğrenilmesi ile başlar, doğum şeklinin vajinal veya sezaryen olması, annelik ile ilişkilendirilemez. ‘Normal doğum’, bir doğum şekli değildir, anne ile bebeğin sağlıklı olarak bu süreci atlattığı doğumdur” diye kaydetti.

“DOĞUM SONRASINDA ANNENİN FİZİKSEL VE PSİKOLOJİK OLARAK ACI ÇEKTİĞİNİ UNUTMAMAK GEREKİR”

Psikolog Yılmaz, açıklamalarını şu cümlelerle tamamladı: “Doğumdan sonra annenin iyileşme süreci kişiden kişiye göre farklılık göstermektedir. Doğum şekli, annenin fizyolojik yapısı, doğumda gelişen herhangi bir komplikasyon, iyileşme sürecini etkiler. Bu sebeple doğum sonrasında annenin fiziksel ve psikolojik olarak acı çektiğini unutmamak gerekir. Lohusalık denen süreç, anneyi hem fiziksel hem de psikolojik olarak yıpratır.”

Muhabir: Elif Aybike Demir