(ANKARA) - DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen, ''Türkiye’de barış arayışlarının devlet aklıyla buluştuğu her teşebbüs tarihi fırsatlar barındırmaktadır. Bahçeli’nin çağrısı ile birlikte artık bir yol haritasına dönüşen süreç de tam da bu bağlamda, ikinci yüzyılın yönünü belirleyebilecek bir eşik olabilir'' dedi.
Ekmen, yaptığı açıklamada, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ''Terörsüz Türkiye'' çağrılarıyla yeni bir dönemin kapısının aralandığını belirtti.
''1 Ekim 2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına uzattığı el ve devamında Öcalan’a, örgütüne silah bıraktırma yönündeki çağrısıyla gelişen süreç, amaçları ve yöntemi açısından tarihi bir girişimi temsil etmektedir” ifadelerini kullanan Ekmen, şunları kaydetti:
''Yüz yıllık devlet geleneğine eş, kırk yılı aşkın süredir şiddet ve terörle örülmüş, bir sorunun çözülmesi yalnızca iç barışı sağlamakla kalmayacak; aynı zamanda Türkiye’yi ekonomik, diplomatik ve siyasal açılardan dünyanın önde gelen ülkeleri arasına taşıyacaktır. İçeride sağlanacak dönüşüm ile Cumhuriyetin ikinci yüzyılına geçiş, dışarıda ise uluslararası ve bölgesel krizlerde güçlenecek bir ülke için kritik bir eşikteyiz. Süreci dikkat çekici kılan yalnızca olası beklentiler ya da sonuçları değil, aynı zamanda yöntemidir. Çatışma çözümü örnekleri açısından bakıldığında, içinde bulunduğumuz süreç; Güney Afrika’dan Filipinler’e, İspanya’dan İrlanda’ya kadar bilinen hiçbir uluslararası deneyimle örtüşmeyen, atipik bir örnektir. Aynı şekilde, Türkiye’nin geçmişte denediği on üç farklı çözüm arayışından da ayrışan, kendine özgü bir yapıya sahiptir. Bu özgünlüğün en önemli sebebi, sürecin bizzat Sayın Bahçeli tarafından sahiplenilmesi ve sistematik bir biçimde yapılan açıklamalarla diri tutulmasıdır. Bahçeli’nin PKK’nın silah bırakması için Öcalan’a yaptığı çağrı sürece aleniyet kazandırmış, DEM Parti’ye de referans ile birlikte muhataplık ve meşruiyet tartışmalarını sonlandırmıştır.''
Bu çerçevede, yasal ve anayasal reform çağrıları ile bir paradigma değişimi talebi ortaya konduğunu belirten Ekmen, Bahçeli’nin konuyla ilgili farklı tarihlerdeki açıklamalarına işaret etti. Ekmen, “ ‘Toplumsal rıza’, ‘TBMM’nin merkezi rolü’, ‘demokratikleşme ve reform paketleri’, ‘siyasi alanın genişlemesi’, ‘güçler arası denge’, ‘yargının tarafsızlık ve bağımsızlığının tesisi’, ‘siyasi partiler yasasında değişiklik’ gibi konu ve kavramlar, Bahçeli’nin çözüm sürecine yaklaşımının felsefi ve siyasi arka planını göstermekte, ikinci yüzyıl için Cumhuriyetin dönüşümü talebini ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.
"Bahçeli'nin sürece dair kurduğu dil şaşırtıcı"
Mehmet Ekin Ekmen, şu değerlendirmelerde bulundu:
''Bahçeli’nin sürece dair kurduğu dil, yaptığı çağrılar ve sürdürdüğü ısrar, yalnızca MHP’nin klasik pozisyonu açısından değil, ittifakın tarzı siyaseti açısından da şaşırtıcı niteliktedir. Ne var ki, bu çıkışların hak ettiği değeri gördüğünü söylemek güçtür. Oysa tartışma ekseninin buraya çekilmesi birçok açıdan siyaset ve ülke için yararlı olacaktır.
Barış kelimesinin, Türkiye’de uzun süredir sadece bir siyasal risk olarak anlaşıldığı, adeta yazılı ve sözlü siyasette yasaklı muamelesi gördüğü bir dönemde, bu kelimeyi doğrudan telaffuz eden ve çatışma çözümüne açık referanslar içeren bir tutumun ortaya konulması, başlı başına dikkate değerdir.
Böyle bir sürece sadece onayının ve rızasının dahi yeterli görülebileceği bir eşikte, Sayın Bahçeli süreci sadece kamuoyuna mal etmemiş, hasta yatağından yaptığı müdahalelerle sürecin katalizörü olmuş, birçok konuşmasında ama özellikle Türkgün gazetesindeki iki yazısında da sürecin siyasal hayata, devletin dönüşümüne etkilerine dair çok boyutlu ve çok esaslı mesajlar vermiştir.
Herkes Sayın Bahçeli’nin sürece desteğinin milliyetçi sosyoloji ve devlet bürokrasisi açısından kolaylaştırıcı rolüne işaret ederken, Sayın Bahçeli sürecin felsefesini inşa etmiş ve sadece Türkler değil, aynı zamanda Kürtler nezdinde de sürecin meşruiyetini, kredibilitesini, güvenini sağlamıştır. Özellikle DEM Parti’ye yönelik mesajları, ikili görüşmelerde kurduğu samimi diyalog ve kendisini adeta bir “garantör” olarak konumlandırmasıyla, sürece dair inşa edilmekte olan meşruiyet zeminine önemli bir katkı sunmuştur.
Bahçeli açılımı olarak da ifade dilebilecek bu yenilik, ittifak dili ve pratiğini kat be kat aşmış, tabanını bir dönüşüm sürecine sokmuş, bunu yaparken de Sayın Erdoğan’ı rahatsız etmemeye özel bir çaba göstermiştir. Erdoğan’ı rahatsız ve tedirgin etmeme çabasının, son dönem yargısal faaliyetler ve CHP ile ilgili tartışmalarda Erdoğan’la örtüşme sonucunu ürettiği de söylenebilir.
Bir iletişim modeli olarak taraflar arasında mutabık kalınan 'pazarlık yok' vurgusuna rağmen, geleceğe dair hukuki, siyasi ve demokratik bir perspektif üretmesi, bu perspektifin ardına bir ülke tahayyülü koyması elbette tartışmaya değerdir.
Bu nedenlerle, yürütmekte olduğum milletvekilliği ve DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcılığı pozisyonundan azade olarak, bir barış gönüllüsü ve demokratikleşmiş bir ülke sevdalısı olarak Bahçeli’nin sürecin yürütülmesindeki ezber bozan çıkışları ve üstlendiği konumu ele almak istedim.''
"İttifakı açısından sistemin reforme edilmesi birçok krizi sona erdirebilir"
"Bahçeli’nin önerdiği reform çerçevesi, yalnızca çözüm sürecinin sağlıklı neticelenmesinin değil, Türkiye’nin içinde bulunduğu çok katmanlı krizden (ekonomik kırılganlık, hukuki çöküntü, toplumsal kutuplaşma, dış politika izolasyonu) çıkışın da anahtarı olabilir” görüşünü ifade eden Ekmen, şunları kaydetti:
''Bahçeli böylelikle inşasında başat rol oynadığı Başkanlık sisteminin hastalıklarından arınmasını sağlayabilir. Bizim tercihimiz elbette ki parlamenter sisteme dönüştür, siyasi hedefimiz budur. Ancak ittifakı açısından sistemin reforme edilmesi birçok krizi sona erdirebilir.
Devlet Bahçeli’nin işaret ettiği reform hattı yalnızca bir güvenlik meselesi olarak değil, bütüncül bir siyasal yeniden yapılanma çağrısı olarak okunabilir. Nitekim Bahçeli’nin 66. maddeyi çağrıştıran ifadeleri ancak böylesi bir tartışma içinde anlamına kavuşabilir. Eğer bu perspektif samimi bir iradeye dönüşür ve süreç sivil aktörlerle birlikte yürütülürse, Türkiye’nin siyasi tarihi açısından bir kırılma anına şahitlik ediyor olabiliriz.
Şu aşamada kimse bu sürecin nereye evrileceğini kesin olarak öngöremez. Ancak ortada olan şudur: Türkiye’de barış arayışlarının devlet aklıyla buluştuğu her teşebbüs tarihi fırsatlar barındırmaktadır. Bahçeli’nin çağrısı ile birlikte artık bir yol haritasına dönüşen süreç de tam da bu bağlamda, ikinci yüzyılın yönünü belirleyebilecek bir eşik olabilir.''