CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, Can Atalay için TBMM Genel Kurulu'nun ikinci kez olağanüstü toplantıya çağrılmasının zamanlamasıyla ilgili diğer partilerle görüşmelerin sürdüğünü belirterek, “Bizim ilk talebimiz Anayasa Mahkemesi kararının bir başkanlık tezkeresi olarak veya doğrudan Genel Kurul’da Başkanlık Divanı’nca okunmasıdır” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, Meclis'te yaptığı basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirilmelerde bulundu. Orman yangınlarına ilişkin konuşan Emir, "Her yıl aynı acıları yaşıyoruz aynı görüntülere tanık oluyoruz. Yangınlar başlıyor müdahaleler geç kalıyor. Tekrar yeni uçaklar alınacak yeni filolar kurulacak deniliyor ama hiçbir adım atılmıyor. Daha geçen yıl orman yangınlarında sonra bakan '11 dakikada orman yangınlarına müdahale ediyoruz' diye müjdelemişti. Yangına müdahaleyi özelleştirdiler o bile Ankara'dan yönetiliyor. Sonuçta da orman yangınlarını söndürmekte başarısız oluyoruz. Yangınlarda da Silahlı Kuvvetleri geç çağırıyorlar müdahale etmesini istemiyorlar" dedi.

Orman Genel Müdürlüğü'ne bütçeden 500 milyon lira uçak ve helikopter için ödenek ayrıldığını belirten Emir, “460 milyonu ile küçük yangın tanker alınması planlanmış. 10 milyon lira ile helikopter su kovası alınacakmış... Bugüne kadar 1 kuruş harcamamışlar. 80 adet ilk müdahale aracı alınacak denmiş ama hiçbir araç alınmamış. Bu paraları nereye harcıyorsunuz? Temsil ve reklam için 155 milyon lira harcıyor bu da vatanın ormanlarına kasteden anlayış” diye konuştu.

"BÖYLE BİR BAKAN GÖREVİNE DEVAM EDEMEZ" 

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'nın tarımdaki sorunu da çözmediğini ifade eden Emir, "Tüm dünyada gıda enflasyonu düşüyor Türkiye'de yüzde 68. Türkiye'de bir tarım planlaması politikası olmadığı için böyle oluyor. Aynı Bakan çiftçilerin isyanını anlamak yerine dönüyor çiftçileri ve CHP'li milletvekillerini suçluyor. Sayın Bakan; CHP çiftçinin yanındadır, tarladır ve eylem yapan çiftçinin de yanındadır elbette. Beyefendi, Sayın Bakan, sen kimsin sen Tarım Bakanı değil misin? Böyle bir Tarım Bakanı bir gün bile görevine devam edemez. Çiftçi feryat edince yolları kesince dönüyorsun sorumluluk almak yerine küstahlaşıyorsun" ifadelerini kullandı.

“EKONOMİK KRİZ DAHA DA DERİNLEŞECEK”

Ekonomik kriz nedeniyle firmaların konkordato ilan ettiğine de dikkat çeken Emir, "Bu yılın ilk yedi ayında 1554 şirket ‘artık ben devam edemiyorum’ demiş, konkordato ilan etmiş. Önümüz kış ekonomik kriz daha da derinleşecek ve bu sayılar daha da artacak. Bu reel kesimdeki çöküştür. Bunun sebebi de yanlış ekonomi politikaları ve saplantılı faiz politikalarıdır" dedi. 

"VARLIK FONU'NUN BAŞKANI, ERDOĞAN"

Emir, Koza Altın dahil 12 şirketin Hazine hisselerinin Varlık Fonu'na aktarılmasıyla ilgili de şunları söyledi:

"Ekonomi yönetimi tel tel dökülüyor ama bir konuda çok başarılılar. Giderayak devlette ne kaldıysa onları bir yanıyla avuçlarının içine almak, bunun yolu Varlık Fonu... Türkiye bütçe açığı veren, asgari ücretlisine emeklisine zam veremeyen bu ülkede o Varlık Fonu anlaşıldığı gibi olamaz. Türkiye'nin göz bebeği şirketler Varlık Fonu'na kondu, Meclis ve Sayıştay denetiminden kaçırıldı. Varlık Fonu'nun başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Atayan kim? Recep Tayyip Erdoğan... Türkiye'nin en değerli varlıklarını bir akraba şirketine çevirdiler.  Varlık Fonu'ndaki şirketler de yeteri kadar kazanmıyorlar bütçeleri sinyal vermeye başladı. Koza İpek şirketlerinin mahkeme kararıyla Hazineye devredilen 12 şirketini Varlık Fonu'na aldılar. Bu şirketlerin sahiplerinin FETÖ mensubu olduğu mahkeme tarafından tespit edildi. Şirketin Hazineye devri mahkeme kararıyla tespit edildi. Yapılması gereken bu 12 şirketin Hazineye devredilmesi ama bunlar yangından mal kaçırır gibi 12 şirketi aldılar 30 şirketin yanına eklediler.”

"ÜÇ KARAR DA ATALAY'IN MİLLETVEKİLİ OLDUĞUNU TESPİT ETTİ"

Milletvekilliği düşürülen Can Atalay için Meclis Genel Kurul'un yeniden olağanüstü toplanmasıyla ilgili de şunları söyledi:

"Üç Anayasa Mahkemesi kararı var ortada. Üçü de Can Atalay’ın milletvekili olduğunu, dolayısıyla hapiste tutulmasını ve yargılanmasının hukuksuz olduğunu, anayasaya aykırı olduğunu ve özellikle de en son işlem olan Yargıtay kararının Meclis’te okutularak Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi işleminin yok hükmünde olduğunu, dolayısıyla Can Atalay’ın milletvekili olduğunu tespit etti.

Dolayısıyla biz olağanüstü toplantıya çağırdık Meclis’i. Meclis, bunu göz ardı edemez. Meclis bu koşullarda tatil yapamaz. ‘Meclis buna el koymalıdır. Ve Can Atalay’ın mahkeme kararları doğrultusunda milletin iradesinin gösterdiği yönde gelip görevini yapması gerekir, bununla ilgili işlemler yapılmalıdır’ diye topladık. Ne oldu seyrettik, gözlerimizin önünde oldu tüm Türkiye utandı. Meclis’in salonundaki mermerlerin üzerine kan düştü. O kan oradan temizlendi ama maalesef hepimizin ortak hafızasında bu acı olay yer etti. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da yankıları olan kavgalar yaşandı hem de bu kavgaları başlatan kişi AKP’de düzeni sağlamakla sorumlu olan ve idare amirliği görevini yapan bir kişi. Dolayısıyla orada o gün bu tartışmalar olması gerektiği gibi yapılmadı. Genel Kurul salonu terörize edildi, milletvekillerinin iradesi yönlendirilmeye çalışıldı. Sonuç olarak da Can Atalay konusu hak ettiği ağırlıkta görüşülemeden maalesef bir kararla karşılaştık.

“DE FAKTO BİR BİÇİMDE CEZAEVİNDE TUTULUYOR"

Şimdi bugün biz şu noktadayız, Meclisimizin bir üyesi fiilen Anayasa Mahkemesi kararından söylüyorum, de fakto bir biçimde Adalet Bakanlığı’na bağlı bir cezaevinde tutuluyor. Tutulduğu için gelip yemin edemiyor görevine başlayamıyor. Hadise bu kadar basittir. Meclisin bir üyesi, Şerafettin Can Atalay eğer Anayasa Mahkemesi kararına uyuyorsak ki Anayasa’ya uymak için biz yemin etmiş milletvekilleriyiz. Anayasa Mahkemesi kararı açıkça milletvekili olduğunu söylüyorsa Meclis’in yapacağı bir şey vardır, Meclis buna sessiz kalamaz. Meclis kafasını kuma gömemez ve bekleyemez. İvedilikle Meclis’in toplanması için görüşmelerimizi yürütüyoruz.

“MECLİS BAŞKANINA ÖNEMLİ GÖREV DÜŞÜYOR”

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclisimizi olağanüstü toplantıya çağıracağız ama bu toplantının zamanlaması konusunda diğer gruplarla bir istişare süreci yürütüyoruz. Biz bunun bir an evvel olması gerektiğine inanıyoruz. Meclis Başkanımıza da önemli bir görev düşüyor. Kendisi, kendi ifade ettiği gibi ve bizim kimi uygulamalarından tanık olduğumuz gibi demokrasiden yana, milli iradeden yana, Anayasa’dan yana, Meclis’in üstünlüğünden yana, tavrını koyar Meclis’i toplar ve Meclis’te öncelikle bu karar okunur. Bizim ilk talebimiz Anayasa Mahkemesi kararının bir başkanlık tezkeresi olarak veya doğrudan Genel Kurul’da Başkanlık Divanı’nca okunmasıdır. Çünkü Can Atalay’ın milletvekilliği bir tezkerenin okunmasıyla düşürülmüştür. Bu hukuksuzdur ve yeni bir okuma ile bu ilk okumanın hükümsüz olduğu, Can Atalay’ın milletvekili olduğu bütün Genel Kurul’a duyurulmalıdır. Bu şekli bir işlemdir ama bu yapılmalıdır.

Ayrıca Meclis, Adalet Bakanlığı’na bir çağrıda bulunmalıdır, çünkü Adalet Bakanlığı, nihayetinde Can Atalay’ın tutulduğu cezaevinin denetiminden sorumlu olan organdır. Yürütme organıdır. Yasama organı, yürütme organına şunu demelidir; ‘benim bir üyemi, sen defakto bir biçimde orada tutuyorsun, bunu tutmaya hakkın yok’ demelidir. Bir formül bulunacaksa bu formülü üretmek öncelikle yürütmenindir.

“YARGITAY'IN TUTUMU GENEL KURUL'DA DEĞERLENDİRİLMEK ZORUNDA”

Ayrıca da yasamanın da özellikle yüksek yasama arasındaki yani Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki tartışma görünümlü Anayasa Mahkemesi’ne ve anayasal düzene başkaldırı olarak nitelendirebileceğimiz bu tartışmanın da Meclis’te bir genel görüşme olarak konuşulması lazım. Yani Yargıtay Anayasa Mahkemesi’nin üç kararına rağmen, Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum, hatta Anayasa Mahkemesi’nin benim değerlendirmeme değecek bir kararı yoktur. Hatta, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyorum dediği bir ortamda Meclis, Yargıtay’ın bu tutumunu Genel Kurul’da değerlendirmek zorundadır. Genel görüşme yapmak zorundadır. Formül bellidir, niyet belli değildir. Bizim açımızdan niyet açıktır. Biz demokrasiden, milli iradeden yanayız. Can Atalay’ın bir an evvel görevine başlatılması için gereken her şeyi yapmak konusunda hiç kimse bizden bir adım geride durmamızı beklemesin. Ama onların milli iradeye de Anayasa Mahkemesi kararlarına da, anayasal düzene de, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin saygınlığına da ne kadar saygı duydukları bellidir ama arada demokrat olup da arada milli irade deyip de, AKP’nin bu tutumuna boyun eğenlerin de tutumlarının ortaya çıkacağı günlerdeyiz. Herkes, tutumları, davranışları, titizlikle izlemelidir. Önümüzdeki günlerde umuyorum ki Meclis toplanacak ve olması gereken kararı verecektir.”

"DEDİKODUNUN ARKASINDAKİ ODAKLARI BİLİYORUZ"

Emir, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in ayağının kırıldığına dair röntgen filmini paylaşmasına ilişkin sorulan soruya, "Yaşadığımız çağda kirli bilgi hızlı yayılıyor ve kirli bilgiye ilgi de yayılıyor. Tabii bu bizim açımızdan ilk başta gülünç gelen bir şeydi ama ısrarla sürdürülünce Genel Başkanımız açıklama yapmak zorunda kaldı. Bu dedikoduları yayanları ve arkalarındaki odakları tek tek biliyoruz" yanıtını verdi.

"TUTUMUMUZ NET"

AK Parti'nin yeni anayasa çalışmalarında CHP'in yaklaşımını değerlendiren Emir, "Bizim yeni anayasa ile ilgili tutumumuz açık ve net yeni anayasayı yapmadan önce mevcut anayasaya ve mahkeme kararlarına uymak ve anayasamız gereğince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak şarttır. Anayasa’yı her gün çiğneyen, beğenmediğinde ‘Anayasa Mahkemesi’ni kapatırız’ diye parmak sallayan, Meclis İç Tüzüğüne uymak istemeyen bir anlayışla bir anayasa yapılmaz... Siz hangi akılla cesaretle Anayasa’nın ilk dört maddesine dokunmayı aklınızdan geçiriyorsunuz. İlk dört maddenin nesiyle sorunlular. Neyle sorununuz varsa açıkça söyleyin" ifadelerini kullandı. 

Kaynak: Haber Merkezi