4.’sü bu yıl gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu (ADF), diplomasinin geleceği ve parçalanmış dünyada ortak bir hareket alanı bulma yollarını keşfetmek amacıyla pek çok ülkeden küresel liderleri, politika yapıcıları, akademisyenleri, iş dünyası uzmanlarını ve medya ile sivil toplum temsilcilerini bir araya getirdi.
Forum’un ilk paneli, “Çoklu Kutupluluk Çağında Ortaklık Arayışı” başlığıyla gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü AK Parti Antalya Milletvekili Melüt Çavuşoğlu’nun gerçekleştirdiği panelin konuşmacıları; Montenegro Başkanı Jakov Milatovic, Moldova Başbakanı Dorin Recean,Bulgaristan Başbakanı Rosen Zhelyazkov, Hırvatistan eski Başkanı Kolinda Grabar Kitarovic’in yanı sıra Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz oldu.
Açılış konuşmasını yapan Çavuşoğlu, yeni dünya düzeninde tüm güçler için oluşturulan düzenin nasıl yönetilmesi gerektiğinin öğrenilmek zorunda olduğunu söyleyerek panele ilişkin hatırlatmalarını tamamladıktan sonra konuşmacılara otumun içeriğini oluşturan soruları yöneltti.
İlk söz hakkını alan Yılmaz, yeni yöntem, yeni diplomasi perspektifleriyle karşılaşılacağını, bu yüzden ADF’nin daha da anlamlı olacağına inandığını dile getirdi.
“DAHA DİNAMİK SİYASİ ÇÖZÜMLERE VE UYGULAMALARA İHTİYACIMIZ VAR”
Yılmaz, açıklamalarında “Şuna inanıyorum ki Türkiye olarak Türkiye Cumhuriyeti olarak bu, otopilotta hareket edilebilecek, politik ve diplomatik süreçleri değerlendirecek bir dönem değil. Tabii ki genel çerçevelerimiz, ilkelerimiz, politikalarımız var ama şöyle düşünüyoruz: Sizin mutlaka günlük gelişmeleri çok dikkatli bir şekilde değerlendirmeniz lazım. Daha dinamik siyasi çözümlere ve uygulamalara ihtiyacımız var. Mesela biliyorsunuz çok büyük bir belirsizlikler çevresinde yaşıyoruz ve tüm bunları bu bağlamda düşünmeliyiz. Söylediğimiz gibi gümrük vergileri, savaşları var. Bu tarifler üzerinden olacaklar. Diğer ortakları nasıl etkileyecek? Diğer aktörleri nasıl etkileyecek? Ekonomik politikalarımızda nasıl bir rol üstleneceğiz? Bu sadece bir örnek. Yani şu çok açık: Daha dinamik politikalara ihtiyacımız var. Daha dinamik formüllere, uygulamalara ihtiyacımız var” dedi.
“POLİTİKALARIMIZI KISA DÖNEM İÇİN VE UZUN DÖNEM İÇİN AYNI ZAMANDA FORMÜLE ETMELİYİZ”
“Tabii Türkiye olarak Avrupa'yı çok yakından takip ediyoruz” diyen Yılmaz, şöyle devam etti: “Avrupa'nın yaşadığı ekonomik, güvenlik meseleleri, zorlukları var. Tabii bir yandan Avrupa, Rusya'dan gelen ve diğer başka gelişmelerden kaynaklı ekonomik zorluklar yaşıyor. Ama bunun dışında bir de rekabet sorunu var. Özellikle Çin'in ve ABD'nin çok büyük etkisi var. Avrupa hem güvenlik meseleleri yaşıyor hem de ekonomik sorunları yaşıyor ve şuna da inanıyoruz ki Türkiye ve Avrupa bu sorunları beraber çözebilir, beraber üstesinden gelebilir. Daha fazla konuşmayla, daha fazla pozitif, olumlu gündemle beraber daha iyi çözülebilir. Şöyle söyleyelim, global küresel ortamda yeni global bir düzeni uzun vadede aramak değil sadece yapılması gereken; şu çok önemli, ikili diplomasinin, bölgesel diplomasinin olması çok önemli ve zemini, sahayı gelişmekte olan, yeni oluşan yeni dünya düzenine karşı hazırlamak lazım. O yüzden bizler politikacılar olarak politikalarımızı kısa dönem için ve uzun dönem için aynı zamanda formüle etmeliyiz. Uzun vadede tabii ki biraz daha stabil, daha istikrarlı bir dünya, çok taraflı bir dünyaya ihtiyacımız var. Ve yeni global istikrarı ve de düzeni şekillendirmek için yapılması gerekenleri düşünmeliyiz. Ama bunun dışında kısa vadeli politikaları da almamız lazım ki insanları bugünkü belirsizliklerden ve bu karmaşadan koruyabilelim. Yapmaya çalıştığımız şey de tam olarak bu.”
“BU KONULARA BAĞIŞIKLIĞIMIZ OLDUKÇA YÜKSEK”
Yılmaz, Türkiye’nin bu yeni zorluklar için çok iyi konumlanmış bir ülke olduğunu dile getirerek şunları söyledi: “Bazı ülkeler belki belirsizlikler için yeni olabilir, kriz yönetiminde yeni olabilir ya da zorlukları yönetmede yeni olabilir ama bizim tabii ki burada bu konulara bağışıklığımız oldukça yüksek. Tabii ki dünyanın çok ilginç bir yerinde bulunuyoruz. Üç kıtanın merkezinde, ortasında, kesişimindeyiz. Avrupa'yı, Afrika'yı, Asya'yı anlayabilme özelliğimiz bizim önde gelen, liderlik eden ülkelerden biri olmamızın şansını da tanıyor. Mesela bölgemize bakarsak, çok önemli değişiklikler yaşanıyor Suriye'de mesela. Suriye kendini yeniden şekillendiriyor, destekliyoruz, kapsayıcı bir yönetişim olsun istiyoruz Suriye'de. Böylelikle istikrar Suriye'de sağlanabilir ve bölgesel ve küresel istikrara da katkı sağlayabilir tüm bunlar. Elbette yaptığımız her şeyi insanlık dışı, yaşanan olmayan bu sorunlar Gazze'de olanlar dünyanın diğer bölgelerinde olan sorunlara karşı daha iş birlikçi ve daha insani çözümlerle sonlandırmak istiyoruz. Bu uzun dönemli sorunları politikada da buna katkı sağlamak istiyoruz. Rusya'nın meselesine de elbette diplomatik çözümler konusunda yardım uzatmaya çalıştık. Uzun dönemde de bunu yapmaya çalıştık. Çünkü çok büyük maliyetleri olan bir çatışmadan söz ediyoruz.”
“HİÇBİR ÜLKE TEK BAŞINA KADERİNE, GELECEĞİNE KARAR VEREMEYECEK”
Yeni bir dönemde yaşandığının aşikâr olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, açıklamalarında ayrıca şu ifadelere yer verdi: “Yani soğukta savaş döneminin iki kutuplu döneminden çıktık ve artık çok kutuplu bir dünyada, çok kutuplu bir düzende yaşıyoruz. Yani bu tek başına iyidir ve kötüdür olarak da adlandırılamaz. Buna, bu yeni realiteye bir isim vereceksek bunu yaklaşımlar, tutumlar ve davranışlarla yapabileceğiz. Diyalog eksik kalırsa, nefret söylemleri yükselişe geçerse ve birbirimize sırtımıza dönersek o zaman çok kutupluluk kötü olacaktır. İletişim kanallarımızı açık tutarsak, daha adil bir dünya için el ele vermeye niyet edersek o zaman ortak geleceğimiz adına çok kutupluluk kötü bir şey olmaz. Ne olursa olsun bu kaderimiz olacak. Otomatik bir mekanizma, yapılandırılmış bir süreç bizi etkilemeyecek. Her şey bizim elimizde ve bizim çabalarımıza bağlı. Hiçbir ülke tek başına kaderine, geleceğine karar veremeyecek. İş birliği olmadan, birlikte hareket etmeden insanlık adına da daha iyi bir gelecek inşa edemeyeceğiz. Ve evet liderlik burada olmazsa olmaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan da her zaman adalet vurgusu yapar. ‘Dünya beşten büyüktür’ der. Bu bağlamda bu mesajların da çok önemli olduğunu vurgulamak gerekir. Şimdi diplomatlar özelindeki soruya dönecek olursak, yaşadığımız mevcut zamanlar aslında diplomasinin de yeni bir profile geçmesini gerektiriyor. Diplomatlar artık mevcut pozisyonlarından ekonomi ve teknolojiye de geçiş yapmalı diye düşünüyorum. Çünkü dünyamıza baktığımız zaman mesele sadece güvenlik, ekonomik değil, teknolojik gelişmeler de yaşanıyor ve bunlar da artık uzmanlaşma gerektiriyor.”
“DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜN”
Yılmaz, sözlerini tamamlarken “Tabii diplomatlarımızın artık bir adım daha öteye geçerek geleneksel müzakere becerilerini de geliştirmeleri gerekiyor. Tarihi anlamalı bilmeli, evet çünkü çok derin kültürel öğeler var, farklılıklar var ama bir yandan da teknoloji yükselişte, yapay zekâyı da anlamamız lazım ama kültür zekâmızın, tarih zekâmızın da çok iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla yeni diplomatlarımız yeni teknolojileri de anlayacak ama tarihi, kültürü, halkların yaşantılarını da anlayacak ki zorlukların üstesinden böylesi güzel yeni diplomatik becerilerle gelebilecekler. Yeni koşullarımızın, yeni yaşantılarımızın bunu gerektirdiğini düşünüyorum. Bir de şunu vurgulamak gerekir, yalnızca benzer düşüncelere sahip ülkeler, hükümetler birbiriyle görüşmeyecek. Bilakis farklı görüşlerde olan ülkeler bir araya gelmeli, konuşmalı. Çünkü hiçbir ülke kendini böylesi diplomatik platformlara karşı da izole etmemeli. Duvarlara değil, köprülere ihtiyacımız var. Ve diplomasi de şüphesiz ki bu köprülerin inşasında kıymetli bir rol üstlenecek. Kuralların, çerçevelerin belirlendiği, adalet duygusunun hüküm sürdüğü daha adil bir dünya mümkün” diye kaydetti.