Türkiye'de gönüllülüğe katılım oranı ne yazık ki çok düşük bir seviyee seyrediyor. Türkiye, resmi gönülülük sıralamasında son sıralarda yer alıyor.
Gönüllülük konusunda yaşanan sorunlara ve gelişmelere dikkat çekmek adına Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Derneği çalışanı Çağlar Yenilmez TV Nota'ya değerlendirmede bulundu.
Türkiye’de şu anda ortak bir gönüllülük algısından bahsetmenin çok zor olduğuna değinen Yenilmez, ülkemizde gönüllülüğün nasıl tanımlanacağı konusunda herhangi bir mutabakatın olmaması, tutulan istatistiklere ve günlük çalışmada kullanılan dile de yansıdığını aktardı.
Yenilmez, “Türkiye’de Sivil Toplum Algısı Araştırması” ve 2019’da Bilgi Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen “Türkiye’de Gönüllülük: Katılım, Koşullar ve Hukuk” başlıklı araştırma ile gönüllülüğün bizim toplumumuzda nasıl algılandığı ile ilgili güncel bilgilerin yakın zamanda yayınlamayı planladıklarını belirtti.
Yenilmez devamında gönüllüğe ilişkin şunları kaydetti:
GÖNÜLLÜLÜK, FARKLI BİRÇOK KAVRAMLA İLİŞKİLENDİRİLEBİLİYOR
“Gönüllülük, bazı kesimler tarafından “hayır”, “hasenat” gibi kavramlarla ilişkilendirilirken, bazıları için “çocuğun gözündeki ışıltıyı” görünce tatmin olunan bir eylem. Bazıları için maneviyat, bazılarına boş zaman değerlendirme aktivitesi, bazıları için kendini ifade edebilmek için tabandan örgütlenme alanı, bazıları için toplumsal dayanışma alanı, bazıları içinse insanların beceri ve yeterliliklerini geliştirirken, fikirlerini ifade edebildiği bir katılım süreci olarak ifade edilebilir. Aslında bunu genişletmek de mümkün. İnsanlar neden gönüllü olur? sorusunu sorduğumuzda insanların kendileri ya da başkaları için neyi değiştirmek, nasıl bir değişim yaratmak istediği ile ilgili cevaplar alıyoruz. Dolayısıyla insanlar bu değişim motivasyonu ya da gönülden gelen itki ile yaptıkları çalışmaları “daha etkili”, “daha fazla”, bazen “daha gürültülü” bazen “daha sessiz”, bazen “maddi katkı sağlayarak” çoğunlukla da “kendilerine benzer ilke ve değerlere sahip, birlikte olduğu insanlarla ortaklaştığı değişimi gerçekleştirmek” için örgütleniyor. Bunu da bazen daha anlık, bir sorun etrafında o sorun çözümlenene kadar bazen de daha sürekli, sivil toplum örgütleri yanında, etrafında ya da örgüt altında hayata geçiriyor. Haliyle bu konuya bir de sivil toplum algısı ile birlikte bakmak lazım.”
KURUMSAL GÖNÜLLÜĞÜN MİLADI 1999 DÜZCE DEPREMİ
Türkiye’de, özellikle doğa olaylarının yeterince önlem alınmadığından ya da müdahale süreçlerindeki yetersizlik üzerinden insan temelli afete dönüştüğü durumlarda ve bulunduğu coğrafya içerisinde yine insan odaklı siyasi krizler ile bunlara müdahale etme biçimlerinin yarattığı özgün koşullarda, gönüllüler ile yapılan çalışmaların epey yer kapladığına değinen Yenilmez, Türkiye’de kurumsal gönüllülüğün milatlarından birisi olarak 1999 Düzce Depremi ve sonrasında yaşanan dayanışma pratiklerini örnek gösterdi.
Kamu gönüllüğü ile sivil toplum örgütleri gönüllülüğünün arasında ayrıma dikkat çekmek gerektiğini söyleyen Yenilmez, kamunun asli sorumluluklarını gönüllüler eliyle yerine getirmeye çalışmasının ve bir ölçüde maliyet dışsallaştırmayı hedeflemesinin sorunlu bir durum olduğu, bu durmun sadece Türkiye’de değil, Dünyada da kamu görev sahibi olarak yapmakla yükümlü olduğu faaliyetleri 1980’lerden beri yavaş yavaş terk ettiğini (yaşlı bakım, çocuk eğitimi/kreş, yetişkin eğitimi, sağlık hizmetlerine erişim, sığınma evleri vb.) ve sivil toplum örgütleri de bu boşluğu doldurmak için davet edilerek veya edilmese de bu ihtiyacı gözeterek çalışmalar yürüttüklerini belirtti.
Yenilmez devamında şunları aktardı:
“Özellikle insani krizlerin sebep olduğu afetler gibi büyük olaylarda gönüllü katkının büyüklüğünü ve önemini tartışmaksızın, bunun aslen bir kamu sorumluluğu olduğunu, gönüllüler aracılığıyla bazı sorumlulukların getirdiği kamusal faaliyetlerin yürütülmesinin ve bunun zamanlamasının ince bir çizgi olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bu ince çizginin sebebi kamusal kaynakların nasıl kullanıldığı ve buralardaki şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri. Özellikle son zamanlarda yaşanan sel, yangın, deprem gibi olayların afete dönüşmesinden sonra maddi yardımların sivil toplum örgütlerine yönelmesi üzerine kamu - sivil toplum iş birliği ve koordinasyon meselesini ve kamunun hangi sivil toplum örgütlerinin sahaya girebileceğine dair onay mekanizması işletmesi de önemli bir tartışma konusu olarak ortaya çıkıyor. Burada kamu müdahalesi kapsayıcı olmaktan uzaklaştıkça yaşlılar, çocuklar, LGBTİ+lar, engelliler, mülteciler gibi ihtiyaçları ve hakları görmezden gelinen grupların ihtiyaçlarının karşılanması noktasında gönüllü yapıların katkısı yaşamsal hale geliyor. Örgütlerin ve gönüllülerin bu yaşamsal katkısına karşı katılımcılığa ve iş birliğine açık yaklaşım yerine bir tür akreditasyon zorlaması maalesef hak özneleri bakımından olumsuz sonuçlar doğuruyor. “
TÜRKİYE'DE GÖNÜLLÜLÜK ORANI YÜZDE 7,7 SEVİYESİNDE
Türkiye'de gönüllülüğe katılım oranı çok düşük bir seviyede olmasıyla ilgili Yenilmez, “Türkiye’de Sivil Toplum Algısı Araştırması” nın ön bulgularında sivil topluma katılımı yüzde 7,7 olarak ölçtüklerini bunun sebeblerinin de zaman yaratamamak, maddi olanaksızlıkler, 35 yaş altı kişiler de fişlenme ve benzeri sebeplerle, bu tip faaliyetlere katılmaktan korktuklarını, çekindiklerini gözlemlediklerini belirtti.
TÜRKİYE'DE ORTA SINIF KAYBOLDUKÇA ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ DE GERİLEMEYE BAŞLIYOR
Genel anlamda örgütlenme özgürlüğüne dair sivil alandaki daralmanın insanların gönüllü olup olmamasında bir başka neden olarak ortaya çıktığına değinen Yenilmez, kişilerin gönüllü olacağı yapılara yönelen baskı, hak mücadelesine yönelik algı bu alanların haberleştirilme biçiminin de bu alanı daraltığını, bununla birlikte bu meselenin bir orta sınıf meselesi olduğu ve Türkiye’de orta sınıf kayboldukça daha da gerileyeceğine dikkat çekti.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan, Avrupa Birliği tarafından desteklenen ve TÜSEV’le birlikte hayata geçirilen Örgütlenme Özgürlüğünün İzlenmesi projesi kapsamında hazırlanan “Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri: Örgütlenme Özgürlüğü ve Katılım Hakkı” Raporu kapsamında yapılan izleme çalışmasında STÖ'lerin büyük çoğunluğunun gönüllülerle ilişkilerini düzenlemeye yönelik iç düzenlemelerinin olmadığı ve pandemi döneminde gönüllülerle ilişkilerin sürdürülmesi konusunda ciddi zorluklar yaşadığını belirten Yenilmez, gönüllülerle ilişkilerin daha çok geleneksel ve kişisel ilişkiler yoluyla yürütüldüğünü ifade etti.
MEZZUAT DÜZENLEMELERİ STÖ'LERİN ÖZERKLİĞİ GÖZETİLEREK YAPILMALI
Gönüllülük konusunda ayrı bir kanun yapılmasına ilişkin yaklaşımın sorunlu olduğunu söyleyen Yenilmez, yapılacak düzenlemelerin alanın daralmasına yol açmaması, STÖ’lerin öz düzenleme alanına giren konulara ilişkin düzenleme getirilmemesi ve STÖ’lerin özerkliğine müdahale edilmemesi gerektiğini vurguladı.
Yenilmez devamında gönüllü mevzuatına ilişkin şu açıklamaları yaptı:
“Gönüllüler ile çalışan örgütlerin ya da kurumların kendine özgü gönüllü politikaları geliştirmesi, bunu da birlikte faaliyet yürüttüğü gönüllüler ile birlikte hem gönüllüyü hem örgütü koruyacak bir yerden yapması gerekiyor.
Şu an için gönüllülükle ilgili bir mevzuat olmaması, ortaya çıkabilecek herhangi bir gönüllü yasal mevzuatından daha hayırlı diyebiliriz. Bunu hayvan hakları yasasının çıkarılışında ve nasıl uygulandığında gördük.
Bu zamana kadar yapılan çalışmalar konusunda;
2011 yılında Avrupa Gönüllülük Yılı ilan edilmiş, gönüllülük ve Avrupa fırsatları bağlamında o dönem AB Bakanlığına bağlı Ulusal Ajans ve Eurodesk temas noktası olan sivil toplum örgütleri ve kamu kurumları tarafından birçok ilde çokça bilgilendirme faaliyeti yapılmıştı. 2019 yılı Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından gönüllülük yılı ilan edilmişti ve bu kapsamda bir strateji belgesi hazırlanmıştı. Bir kısmı uygulamaya geçse de genel anlamıyla halen orada yazılan hedefler geçerli diyebiliriz.
Çeşitli sivil toplum örgütleri ve kamu kuruluşları iş birliğinde asıl amaçlarından biri gönüllülük yasası ile ilgili çalışmalar yapmak için 2013’ün Mayıs ayından beri çalışan Ulusal Gönüllülük Komitesi adı altında bir yapı mevcut. Birkaç senedir yalnızca 5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü etrafında çalışmalar yürütüyorlar. Bu kapsamda Ağustos 2022’de İçişleri Bakanlığı tarafından gönüllülük konusunda bir yasa taslağı hazırlandığını ve görüş alındığını da hatırlatmakta fayda var.
Son olarak UNDP tarafından Sivil Katılım Projesi ismiyle hayata geçirilen bir AB projesi kapsamında gönüllüğe ilişkin mevzuat hazırlık çalışmaları İçişleri Bakanlığı koordinasyonunda yürütülüyor. Orada da belirli taslaklar oluştuğunu biliyoruz.
ÜLKEMİZDE DEMOKRATİK ALANIN YOLUĞU ÖRGÜTLENMEYİ GÜÇLEŞTİRİYOR
Ülkemizde gönüllüğün yaygınlaştırılması için öncelikle sivil toplum için demokratik ve elverişli bir ortamın inşa edilmesi gerektiğini vurgulayan Yenilmez, büyük ölçüde sivil toplum alanına gönül vermiş üyelerin aidatlarıyla ayakta kalmaya çalışan, mevzuat kaynaklı sorunların etkisiyle yardım ve bağış toplamakta zorlanan, kamu fonlarından çok sınırlı ölçüde faydalanabilen, uluslararası kaynaklara erişebilen örgüt sayısının az olduğu, ulaşabilenlerin ise hedef gösterildiği bir ortamda gönüllüğün yaygınlaşmasının mümkün olamayacağı tespitinde bulundu.
Güçlü bir sivil toplumun varlığı, toplumsal sorunların çözülmesi ve toplumsal dayanışmanın güçlenmesi için vazgeçilmez olduğunun altını çizen Yenilmez, ülkemizde demokratik alanda yaşanan gerilemenin sivil toplum alanına da yansıdığını belirtti.
Gönüllülük alanında yaşanan sorunların öncelikle sivil toplum alanına ilişkin mevzuattan kaynaklandığını söyleyen Yenilmez, kuruluş aşamasındaki zorluklar, ağır idari ve adli yaptırımlar, faaliyetleri sınırlayan düzenlemeler, kaynak yaratma süreçleri gibi STÖ’leri ilgilendiren hemen hemen bütün alanlarda iyileştirilmeye muhtaç düzenlemelerin olduğunu ifade etti.
Yenilmez son olarak, “Ülkemizde sivil toplum için elverişli bir ortamın inşa edilmesi durumunda gönüllülüğün yaygınlaşacağını söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.