CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz, "Bir kez daha gördük ki şehirlerimiz depreme dirençli değilmiş. Evet, şehirlerimiz depreme dirençli değildi ama en azından sağlık sistemiz depreme dirençli olabilirdi ve depremden sonra sağlık vermeye ve can kayıplarını azaltmaya çalışabilirdi. Ama maalesef bu böyle olmadı. Sağlık tesislerimizin büyük çoğunluğu ağır hasar aldı, kullanılamayacak hale geldi ve yıkıldı. Yıkılan hastanelerde, hastalarımız ve sağlık emekçilerimiz hayatını kaybetti. ‘Sağlıkta Dönüşüm’ adı altında 2003 yılında başlatılan özelleştirmeci, sağlığı ticarileştiren sağlık sistemi de depremle birlikte enkaz altında kaldı" dedi.
CHP Sağlık Bakanlığından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz başkanlığındaki CHP heyeti, 14-18 tarihleri arasında, 17 Ağustos Depremi’nin 25’inci yıl dönümü dolayısıyla 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illeri ziyaret etti. Aksaz Şahbaz, bugün partisinin genel merkezinde bu ziyaretlere ilişkin basın toplantısı düzenledi. CHP’li Aksaz Şahbaz'ın açıklaması şöyle:
“17 Ağustos 1999 Büyük Depremi üzerinden 25 yıl, yani çeyrek asır geçti. On binlerce vatandaşımızı kaybettik, yaşam alanlarımız yerle bir oldu. Çok şey söylendi, ders çıkartılacağı söylendi ama maalesef hiçbir şey değişmedi. 17 Ağustos Depremi’nden bize kalan, adı ‘deprem vergisi’ olan Özel İletişim Vergisi oldu. Depremde meydana gelen hasarın finansmanı için geçici olarak uygulamaya konulduğu söylenen vergi, maalesef kalıcı hale geldi. 25 yılda 104 milyar, enflasyonla düzeltildiğinde 731 milyar lira toplandı. Bununla şehirlerimiz depremlere, afetlere dirençli hale getirilecekti, yıkılmayacaktı, ve can kaybı yaşamayacaktık ama maalesef öyle olmadı. 6 Şubat Depremi’nde bunun böyle olmadığını, geçen 23 yılda hiçbir şey değişmediğini acı bir şekilde gördük. Bu kez deprem, 11 ilimizde çok büyük yıkım gerçekleştirdi. On binlerce vatandaşımızı kaybettik. Resmi rakamlarla can kaybı 50 binin üzerindeydi fakat biz bunun çok daha üzerinde olduğunu biliyoruz.
"SAĞLIK SİSTEMİ ENKAZ ALTINDA KALDI"
Öncelikle 17 Ağustos Körfez Depremi’nde, 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi’nde ve diğer depremlerde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, bölge insanlarımıza da başsağlığı diliyorum, geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Bir kez daha gördük ki şehirlerimiz depreme dirençli değilmiş. Evet, şehirlerimiz depreme dirençli değildi ama en azından sağlık sistemiz depreme dirençli olabilirdi ve depremden sonra sağlık vermeye ve can kayıplarını azaltmaya çalışabilirdi. Bunu beklerdik, insanlarımızın hayatını kurtarmasını beklerdik. Ama maalesef bu böyle olmadı. Sağlık tesislerimizin büyük çoğunluğu ağır hasar aldı, kullanılamayacak hale geldi ve yıkıldı. Yıkılan hastanelerde, hastalarımız ve sağlık emekçilerimiz hayatını kaybetti. ‘Sağlıkta Dönüşüm’ adı altında başlatılan özelleştirmeci, sağlığı ticarileştiren sağlık sistemi de depremle birlikte enkaz altında kaldı.
AYNI ZEMİNE YENİ HASTANE
6 Şubat Depremi’nden 18 ay sonra, 14-18 Ağustos tarihleri arasında depremden etkilenen Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Kilis ve Hatay illermizde gerçekleştirdiğimiz gezideki tespitlerimizi, sağlık sorunlarını ve çözüm önerilerini paylaşmak istiyorum. Kahramanmaraş’ta, 2012 yılında tüm itirazlara rağmen fay hattına 100 metre mesafede balçık zemine inşa edilen Necip Fazıl Şehir Devlet Hastanesi, ağır hasarla kullanılamaz hale gelmiştir. Sanki bu hiç yaşanmamış gibi, depremde ağır hasar alan hastanenin hemen yanına, aynı zayıf zemin üzerine 400 yataklı bir hastane inşası da devam edilmektedir. Ayakta olan Kadın Doğum Çocuk Hastanesi ve 100-150 yatak kapasiteli Yörük Selim Devlet Hastanesi ise ikinci basamak sağlık hizmeti vermekte fakat çok yetersiz kalmaktadır. Nurhak Devlet Hastanesi ise hala konteynerde hizmet vermeye devam etmektedir.
DOĞUM İÇİN GAZİANTEP'E GİDİLİYOR
Adıyaman’da yıkılan Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi halen yapılmamış, üniversiteyle afiliye hizmet veren eğitim ve araştırma hastanesi ise tüm şehirin ihtiyacını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Kilis Devlet Hastanesi, ağır hasarlı olduğu için kullanılamaz haldedir. Ve yeni yapılan Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca Devlet Hastanesi tüm şehre hizmet vermektedir. Nüfusu 110 bin görünmekle birlikte düzensiz göçmenlerle 280-300 bine ulaştığı belitilen Kilis’te sağlık hizmetinde yetersizlikler yaşanmakta, doğum yapacak kadınlar Gaziantep’e gitmek zorunda kalmaktadır. Kilisliler çocuklarının doğum yerinin Gaziantep olarak yazılmasından rahatsızdırlar.
21 METREKAREDE HİZMET
Depremin ardından 18 ay geçmesine rağmen yıkılan çok sayıda Aile Sağlığı Merkezi (ASM) ve eczane güneşin, yağmurun, yaşın altında, çamurun içinde 21 metrekarelik konteynerlerde hizmet vermeye çalışmaktadır. İkinci ve üçüncü basamak sağlık sisteminde yukarıda saydığımız eksiklerin yanı sıra, depremden bu yana 18 ay geçmesine rağmen sadece Hatay’da 64 ASM, halen konteynerde hizmet vermeye devam etmektedir. Boş aile sağlığı merkezleri, aile hekimliği birimleri, aile sağlığı çalışanı olmayan ASM’ler önemli bir sorundur. ASM’lerde aşı hizmeti aksamaktadır. Anne-çocuk sağlığına, kadın sağlığına erişim hizmetleri, kondom, RIA gibi materyallere ulaşmak imkansız hale gelmiştir. ASM, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında çok sayıda hekim ve sağlık çalışanı eksiği vardır. Öğretim üyesi eksiğinden dolayı üniversite ve eğitim araştırma hastanelerinde anabilim dalları, klinikler kapatılmaktadır, akademide büyük kayıplar yaşanmaktadır. Tıp eğitimi aksamakta, lisans ve lisansüstü eğitimde eksiklikler ortaya çıkmaktadır. Uzman eksikliği ve yoğun bakım hizmetlerindeki yetersizlik nedeniyle hastalar sevk edilmek zorunda kalmaktadır.
MÜLTECİ KAMPI GÖRÜNÜMÜNDE
Deprem sonrası ruh sağlığı problemleri, madde bağımlılığı, şiddet ve intahar eğilimi yoğun olarak görülmektedir. Toplum ruh sağlığı hizmet merkezleri oluşturulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Yıkım yapılan enkazlarda asbest, toz ve kanser yapıcı partiküller gerçek bir halk sağlığı sorununa dönüşmüştür. KOAH, astım gibi hastalıkları tetiklemekte ve kanser için de bir etmen olmaktadır. 20 yıl sonra kanser, bu bölgede en önemli halk sağlığı sorununa dönüşecektir. Yıkım işlemleri yapılırken gerekli önlemler alınmalıdır. Barınma sorunu çözülememiş ve yüz binlerce vatandaşımız adeta bir mülteci kampını andıran konteyner kentlerde yaşamaktadır. Özellikle kadınlar ve çocuklar için sosyal alanların bulunmadığı konteyner kentlerinde, üç-dört çocuklu büyük aileler, 21 metrekarelik alanda hayatını devam ettirmek zorundadır. Temiz sudan bile mahrum kalan aileler, büyük bir mağduriyet yaşamaktadır.
"AYNI ZAYIF ZEMİNE, YÜKSEK BİNALAR YAPILIYOR"
Yoksulluk ve bunun sonucu olarak sağlıklı gıdaya ulaşılamaması nedeniyle çocuklarda gelişme geriliği ve bodurluk gözlenmektedir. Türk Tabipleri Birliği (TTB)-Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) koordinasyonun Hatay’da gerçekleştirdiği bir çalışmada, beş yaş altı çocuklarda bodurluk oranı yüzde 6,2; sıfır-iki yaş arasında yüzde 11 olarak belirlenmiştir. Bir yılda teslim edileceği söylenen konutların çok azının teslim edildiği görülmüştür. TOKİ tarafından yapılan yerleşim alanlarında sağlık merkezi, spor tesisleri, okul, fırın gibi sosyal alanların bulunmadığı, planlanmadığı, yoğun yerleşimle sağlıksız bir kentleşmenin önünün açıldığı görülmektedir. Depremden hiçbir ders alınmadan aynı zayıf zeminlere, aynı yükseklikte binalar inşa edilmeye devam edilmektedir. Kentlerimiz bilimsel verilere dayanarak planlanmalı, afetlere dayanıklı zeminlerde güvenli olarak olarak yeniden inşa edilmelidir.
"BELEDİYE ÖDENEKLERİ ARTIRILMALI"
Yıkılan, altyapısı çöken, kente temiz su sağlamakta bile yetersiz kalan kentlerimizde, belediye ödenekleri sanki hiçbir şey değişmemiş gibi deprem öncesi şekilde devam etmektedir. Hasara göre belediye ödenekleri artırılarak altyapı çalışmaları bir an önce gerçekleştirilmelidir. Depremle birlikte binlerce vatandaşımız uzuv kaybı yaşamış ve engelli hale gelmiştir. Bu vatandaşlarımızın tekrar hayata bağlanması ve üretken hale gelebilmesi için fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine ihtiyaç vardır. Engelli vatandaşlarımız için fizik tedavi ve rahabilitasyon merkezleri açılarak hizmet vermeli, ortez ve proteze ulaşım kolaylaştırılmalıdır. Bebek ölüm hızları da deprem bölgesinde, Türkiye’nin iki katıdır. Türkiye ortlaması bin canlı doğumda 10 iken deprem bölgesinde yaklaşık binde 20 civarındadır. Bu da sağlık hizmetlerinin ve toplumsal hayatın yetersizliklerini açıkça ortaya koymaktadır.
“İLACA ULAŞMANIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALDIRILMALI"
İlaca ulaşmada zorluklar yaşanmaktadır. Kur politikası nedeniyle pek çok ilaç bulunamamaktadır. İlaç fiyat farkı ödemekte zorluk çeken ve bu yüzden ilaç alamayan hastalarımızdan, 31 Ağustos itibarıyla muayene ve ilaç katkı payı alınacağı bildirilmiştir. Hastalarımızın ilaca ulaşmasının önündeki engeller kaldırılmalı, ilaç katkı payı, fiyat farkı ve muayene katılım payı alınmamalıdır. Deprem bölgelerinde yaşamsal öneme haiz olan birinci basamak sağlık hizmetlerinde liste değil, bölge tabanlı olarak ihtiyaca göre yeniden planlanmalıdır, kamu eliyle inşa edilerek yürütülmelidir. Sağlık insan gücü de yeniden planlanmalıdır. Barınma sorunları ve yaşam güçlüğü nedeniyle sağlık çalışanları bölgeyi tercih etmemektedir. Burada çalışanlar da tayin isteyerek farklı bölgelere gitmektedir. Bu nedenle sağlık emekçilerine barınma desteği verilmeli, bölgede çalışmayı özendirici politikalar uygulanmalıdır.
“MÜCBİR SEBEP HALİ DEVAM ETMELİDİR"
Son olarak eczacılarımızın ve bölge halkının da bir isteğini burada ifade etmek istiyorum: Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş, Malatya illeriyle Gaziantep’in Nurdağı ve Islahiye ilçelerindeki vergi mükellefleri için devam eden mücbir sebep halinin 31 Ağustos 2024 tarihi itibarıyla sona erdirileceği bildirilmiştir. 31 Ağustos’ta sona erdirileceği bildirilen mücbir sebep hali uygulamasının en az iki yıl uzatılması, vergi-SGK borçlarının 24 taksitle ödenmesi talep edilmektedir. İnsanlarımızın yaşam savaşı verdiği deprem bölgemizde bu talep karşılanmalı, ekonomik faaliyetler toparlanıncaya dek mücbir sebep hali uygulaması devam etmelidir.”