2020 yılında Beyrut Limanı'nda ve dün İran’ın Şehid Recai Limanı'nda meydana gelen patlamalar, yalnızca bölgesel değil küresel etkiler yarattı. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Bülent Öztürk, her iki olayı geniş bir çerçevede ele aldı.
KRİZİN ARKASINDAKİ SESSİZ MESAJLAR
Doç. Dr. Öztürk, "Her iki patlama da sıradan teknik kazalar olarak görülemez. Dünya tarihinde bazı patlamalar vardır ki, sadece binaları, limanları yıkmakla kalmaz; devletlerin hafızalarında da derin yarıklar açar." ifadelerini kullandı.
Öztürk, 2020’de Beyrut’ta ve 2025’te İran’da yaşanan patlamaların etkilerinin yalnızca fiziksel yıkımla sınırlı kalmadığını vurgulayarak, "Yalnızca konteynerleri değil; uluslararası güveni, diplomatik dengeleri ve kamuoyu iletişimini de derinden sarstı." dedi.
Yaşanan bu tür olayların devletlerin kırılganlıklarını ve algı yönetimi zaaflarını açıkça ortaya koyduğunu belirten Doç. Dr. Bülent Öztürk, "Bunlar, devletlerin kırılganlıklarının ve algı yönetimi zaaflarının sahaya yansımasıdır." sözleriyle değerlendirmesini tamamladı.
STRATEJİK LİMANLARIN YIKIMI
Patlamaların olduğu bölgelerin stratejik öneme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Bülent Öztürk, her iki limanın da kritik roller üstlendiğini belirtti.
Öztürk, "Çok kritik limanlardan bahsediyoruz. Beyrut Limanı, Lübnan’ın toplam dış ticaretinin %70’inden fazlasını gerçekleştiriyordu. Şehid Recai Limanı ise İran’ın petrol dışı ürün ihracatının %45'ini taşıyordu." ifadelerini kullandı.
Bu limanların yalnızca ekonomik merkezler olmadığını vurgulayan Öztürk, "Bu limanlar sadece ekonomik arterler değildi; aynı zamanda devletlerin uluslararası sistemdeki varlıklarının fiziksel uzantılarıydı." dedi.
Yaşanan patlamaların etkilerini daha geniş bir çerçevede değerlendiren Öztürk, "Dolayısıyla bu patlamalar, ekonomik kalp krizleri gibidir: yalnızca limanı değil, tüm ulusal bedenin işleyişini felce uğratır" şeklinde konuştu.
İHMALİN BEDELİ: DEVLETLERİN ÇÖKÜŞ HİKAYESİ
2020 yılında Beyrut Limanı'nda ve 2025'te İran’ın Şehid Recai Limanı'nda yaşanan patlamalara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Bülent Öztürk, her iki olayda da ihmalkârlığın ön planda olduğunu vurguladı.
Öztürk, "Her iki vakada da büyük bir ihmalkârlık söz konusu. Beyrut’ta yıllarca depolanan 2.750 ton amonyum nitrat, denetimsizdi" ifadelerini kullandı. Şehid Recai Limanı'ndaki duruma da dikkat çeken Öztürk, "Şehid Recai’de ise İran basını, çeşitli kimyasal maddelerin uygunsuz koşullarda tutulduğunu aktardı" dedi.
Bu ihmallerin yalnızca yerel yönetimlerin hatası olmadığını belirten Öztürk, "Bu ihmaller, sadece yerel yöneticilerin değil, sistemsel güvenlik kültürünün zafiyetidir" sözlerini kullandı.
DİPLOMATİK TRAFİĞİN GÖBEĞİNDE PATLAYAN KRİZLER
2020 yılında Beyrut Limanı'nda ve 2025’te İran’ın Şehid Recai Limanı'nda meydana gelen patlamaların zamanlamasına dikkat çeken Doç. Dr. Bülent Öztürk, olayların diplomatik süreçlerle doğrudan bağlantılı olabileceğini kesin bir dille ifade etti.
Öztürk, "Beyrut patlaması, Lübnan’da hükümet krizlerinin zirve yaptığı anda yaşandı." dedi. İran’daki patlamaya ilişkin de değerlendirmede bulunan Öztürk, "Şehid Recai patlaması ise İran ile ABD arasındaki nükleer müzakerelerin en hassas aşamasına denk geldi" ifadelerini kullandı.
Patlamaların etkilerine değinen Öztürk, "Bu tür olaylar, doğrudan savaş ilanı gibi olmasa da, diplomasi masasında kartları değiştiren büyük sinyaller verir" dedi.
ALGI YÖNETİMİ: KRİZİ YÖNETEMEYENLER GÜVEN KAYBEDER
Kriz iletişimi açısından devletlerin tutumuna da değinen Öztürk, “Her iki olayda da kriz iletişimi son derece yetersizdi. Beyrut’ta ilk saatlerde bilgi kirliliği oluştu, halkta güvensizlik yayıldı. Şehid Recai olayında ise İran, sabotaj iddialarını hem reddetti hem de spekülasyonlara açık kapı bıraktı” ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE'YE DÜŞEN DERSLER
Öztürk, Yaşanan olayların uluslararası sistemde oluşturduğu algılar hakkında şu ifadeleri kullandı:
“Beyrut sonrası Lübnan, uluslararası kamuoyunda "başarısız devlet" olarak damgalandı. Şehid Recai sonrası ise İran’ın Basra Körfezi güvenliğindeki kırılganlığı bir kez daha gözler önüne serildi. Devletlerin algısı, fiziki güçten bağımsız olarak değişebilir.”
Türkiye açısından bu olaylardan çıkarılması gereken derslere de değinen Öztürk, “Türkiye, çok hassas bir coğrafyada yer alıyor. Kritik altyapıların korunması, yalnızca fiziki savunma değil, algı yönetimi ve kriz iletişimi stratejilerini de kapsamalıdır. Çünkü modern dünyada yalnızca tanklarla değil; limanlarla, boru hatlarıyla ve algılarla da savaş verilmektedir” şeklinde konuştu.