Yazımızın konuları arasında Wabi-Sabi ve kintsugi yer alıyor.
Japon kültürüne ait bir felsefik alan olan (dünya görüşü, düşünce biçimi şeklinde de varsayılabilir) Wabi-Sabi, Budist öğretisindeki birtakım kavramlardan (anlamsızlık, öz güven, ıstırap) türetilerek var edilmiştir.
“Eksiklikleri ile mükemmel olan" veya “kusurlu kusursuzluk” gibi adlandırmalarla tanımlayabileceğimiz Wabi-Sabi, “kusur” kelimesinin anlamının irdelenmesini sağlar.
2024 dünyasında kusur etiketi otoritesinin sosyal medya olduğu ve kişilerde ciddi psikolojik yıkımlara yol açtığı göz önüne alındığında; 16. yüzyıldan beri var olan Wabi-Sabi’nin bugün bile onlarca “eksik/bozuk” etiketlerinin arasından kendisini göstererek bireylerin bakış açılarını değiştirebilecek, yapay ve bilinçli olumsuz yakıştırmaların üstesinden gelebilecek, düşünsel kıvranmalardan uzaklaştırılabilecek olduğu fikri de azımsanamayacak kadar yaygınlık göstermektedir.
“MÜKEMMELİYETÇİLİĞE” KARŞI “İYİ”
Fiziksel görünüşün dışında mükemmeliyetçilik doğrultusunda ilerletilmeye çalışılan eylemlerin de karşısında duran bu felsefik öğreti, mükemmel olması adına bir türlü ilerleme kaydedilemeyen veya “Ya mükemmel olmazsa” endişesiyle hiçbir zaman başlanamayan işlerin ne derece zaman kaybettirdiğini de gözler önüne serer.
“KİNTSUGİ” NEDİR?
Yine insanlara Japon coğrafyasından ulaşan ve “kusurlu kusursuzluk” fikrinin bu kez Wabi-Sabi’nin soyutluğunun aksine somut biçimlerde vücut bulduğu kintsugi, eşyalar aracılığı ile görünür kılınan bir sanattır.
Kırılan vazo, çömlek, bardak, tabak gibi eşyaların “artık kullanılamaz” hale gelmesinin kabul edilmeyip o kırık parçaların tozlaştırılmış altın, gümüş ya da platin ile karıştırılan reçine ile tekrar bir araya getirilerek onarılması sonucu işlevselleştirilmesi ya da en azından farklı bir estetik kazandırılması, “yenidenliğin” iyileştiriciliğini göstermektedir.
Kintsugi sanatı ilen ortaya çıkarılan eserlerin vermek istediği mesajın, işe yaramazlığı, bozulmuşluğu reddederek “küllerinden doğmak” olduğu düşünülebilir.