Günümüz dizilerinde entrika, suç, aldatma, mafya ve güç savaşları gibi temalar ön planda yer alırken, 1990’lı yıllarda ekranları süsleyen geleneksel aile yapısını ve mahalle dayanışmasını merkeze alan yapımlar artık nostalji olarak anılıyor.
Peki, Süper Baba, Bizimkiler, Mahallenin Muhtarları gibi diziler neden popülerdi ve bugün neden benzer yapımlar ekranlarda yer almıyor? Kentsel dönüşüm, değişen toplumsal yapı ve küreselleşen dizi sektörü, bu değişimde nasıl bir rol oynadı?
MAHALLE KÜLTÜRÜNÜN EKRANDAN ÇEKİLİŞİ
Türk dizilerinin toplumsal etkileri üzerine çalışan Prof. Dr. Eylem Yanardağoğlu, 1980 darbesi sonrası uygulanan neoliberal politikalar ve kentleşmenin hızlanmasıyla toplumun "aidiyet" duygusunun zayıfladığını ifade ediyor.
Yanardağoğlu’na göre 1990’lı yıllarda aile ve mahalle dizileri, toplumsal birlikteliğin korunmasına yönelik bir ihtiyaca cevap verdiği için ilgi gördü.
"Süper Baba, çocuklarını büyütmeye çalışan bir babayı merkeze alarak geleneksel aile değerlerini işliyordu. Bizimkiler ise komşuluk ilişkilerini, dayanışmayı ve mahalle kültürünü nostaljik bir bakış açısıyla yansıtıyordu."
Ancak 2000’lerle birlikte tüketim kültürünün yaygınlaşması, televizyon kanallarının artması ve reyting rekabetinin kızışması, dizilerin içeriğinde büyük değişimlere neden oldu.
“ARTIK MAHALLELER YOK, BAKKALLAR BİLE KAYBOLDU”
Kaygısızlar, Bizim Mahalle, Tatlı Kaçıklar gibi 1990’ların popüler dizilerinin yönetmeni Temel Gürsu, yaşanan değişimi şehirleşme ve mahalle kültürünün kaybolmasıyla ilişkilendiriyor.
"Eskiden çocukların top oynayabileceği alanlar, veresiye alışveriş yapılan bakkallar vardı. Şimdi herkes AVM’lerde kredi kartıyla alışveriş yapıyor. Dostluklar, mahalle kültürü bitti. Bu nedenle diziler de değişti."
Benzer bir değerlendirmeyi yapan oyuncu Şevval Sam, Süper Baba ve Gülbeyaz gibi dizilerde yer aldığı dönemin, bugüne kıyasla çok daha naif bir yapıya sahip olduğunu belirtiyor.
"İnsanlar artık mahalle kültürüne zaman ayıramıyor, hayata yetişmeye çalışıyor. Sürekli bir yaşam mücadelesi içindeler."
“GÜNÜMÜZ DİZİLERİ, AİLELERİN KARANLIK YÜZÜNE ODAKLANIYOR”
Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, günümüz dizilerinde hala aile temasının işlendiğini, ancak artık “sıcak yuva” anlayışının sorgulandığını ifade ediyor.
"Diziler artık 'evli, mutlu, çocuklu' masalını değil, ailelerin sorunlarını, çatışmalarını ve iç yüzlerini ele alıyor."
Günümüzde popüler olan pek çok dizide aile içi şiddet, ihanet, entrika ve güç mücadeleleri gibi karanlık temaların işlendiğini belirten Bulamur, seyircinin bu yapımlara daha fazla ilgi göstermesinin modern hayatın değişen dinamikleriyle ilgili olduğunu düşünüyor.
LÜKS YAŞAM VE SINIF ATLAMA FANTEZİSİ
1990’ların dizileri, orta sınıf ailelerin ekonomik zorluklarla nasıl başa çıktığını anlatırken, günümüz yapımları zenginlik, ihtişam ve lüks yaşam üzerinden şekilleniyor.
Bugünün dizilerinde yalılarda yapılan büyük kahvaltılar, holding sahiplerinin yaşamları, lüks mekânlar ve sınıf farkları işlenirken, yoksul karakterler genellikle zengin bir aile ile yollarının kesişmesi üzerinden anlatılıyor.
Bulamur, bu anlatının “sınıf atlama fantezisini” beslediğini belirterek, birçok dizinin ekonomik sorunları bir mucize ile çözme fikrine dayandığını vurguluyor.
"Senaryolarda genellikle zenginliğe ulaşmanın yolu, evlilik yapmak ya da bir yönetici tarafından keşfedilmekten geçiyor. Bu da izleyiciyi, ekonomik sıkıntılarının aniden çözülebileceğine dair bir hayale inandırıyor."
DİZİLER KÜRESEL İZLEYİCİYE UYUM SAĞLIYOR
Türk dizilerinin uluslararası popülerliği arttıkça, içeriklerin aşk, ihanet, intikam gibi evrensel temalara yöneldiği görülüyor.
Yanardağoğlu’na göre dizi sektörü, artık yalnızca yerel izleyiciye değil, küresel izleyici kitlesine hitap edecek şekilde şekilleniyor.
"Yurt dışındaki izleyiciler, lüks yaşamları, şık kıyafetleri ve büyük entrikaları izlemekten hoşlanıyor. Yapımcılar da bu doğrultuda hikâyeler kurguluyor."
Benzer bir değerlendirmeyi Şevval Sam de yapıyor.
"Türk dizileri artık dünyaya ihraç ediliyor. Ancak uluslararası alanda ilgi görmek için dramatik öğeler artırıldı, zenginlik ve ihtişam öne çıktı. Bu da özgün hikâyelere olan ilgiyi azalttı."
KLASİK TÜRK DİZİLERİ HALA GÖZDE
Saygı, Behzat Ç. ve Can Bağı gibi yapımları hayata geçiren Inter Medya’nın CEO’su Can Okan, Türk dizilerinin tamamen değiştiği fikrine katılmıyor.
"Türk dizileri hâlâ Türkiye’nin kültürel kodlarını yansıtıyor. Ancak eskisi kadar reyting almayan bazı içerikler, yurt dışında daha çok ilgi görüyor."
Okan’a göre aile dramaları, zengin-yoksul çatışmaları ve aşk üçgenleri içeren klasik Türk dizileri, hala uluslararası pazarda en çok talep gören yapımlar arasında.
Ancak sektör temsilcileri, bu yapımların Türkiye’nin mevcut sosyoekonomik gerçekliğini tam olarak yansıtmadığı konusunda hemfikir.
SONUÇ: DİZİLER TOPLUMUN YANSIMASI MI, KAÇIŞ NOKTASI MI?
Türk dizi sektörü, değişen toplumsal yapı, kentleşme, küreselleşme ve izleyici talepleri doğrultusunda büyük bir dönüşüm yaşadı.
1990’ların samimi mahalle hikâyeleri, yerini lüks yaşam, entrika ve güç savaşlarına bıraktı.
Ancak bu değişim, Türk toplumunun gerçekliğini yansıtmak yerine, izleyicilere fantezi ve kaçış dünyası sunan bir anlatı oluşturdu.
Kimi izleyiciler için nostaljiyle anılan mahalle dizileri, kimileri için ise görkemli hayatlar ve büyük entrikalar artık ekranların vazgeçilmezi.