(ANKARA) – DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, "AKP iktidarına seslenmek istiyoruz, zengin için, sermaye için çalışmayı bırakın. Bir avuç sermayedarı zengin etmekten vazgeçin. Bu ülkede işsizlik artıyor, zamlar durmuyor, çalışanlar emekliler yoksulluk altında inim inim inliyorlar. Bugün açlık sınırı 26 bin liraya dayanmış ama hali hazırda asgari ücret 22 bin TL olmaya devam ediyor” dedi.

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit TBMM’de basın açıklaması yaptı. Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumuna ilişkin “Umutlu bekleyişimizi hem hastanedekiler hem milyonlar devam ettiriyorlar” ifadelerini kullanan Koçyiğit, şunları kaydetti:

"Kader gibi anlayışları dışlayarak bilimsel akılcı yöntemlerle süreç yönetilmelidir"

"Beş gün önce İstanbul’da 6.2 büyüklüğünde bir deprem ve ardında yüzlerce artçı deprem gerçekleşti. Bir kez daha Türkiye’nin deprem ülkesi olduğunu ve bizlere deprem gerçeğini hatırlatmış oldu. Oysaki aslında bizim deprem acılarımız çok taze, 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem arkasından yaşadığımız büyük yıkım, yüzbinlerce insanımızın göçük altında yaşamını yitirmesi, alınmayan önlemler, kurtarılmayan canlar, ulaştırılmayan yardımlar, yıkılan hastaneler, çöken bürokrasi ve koskoca sistemin aslında deprem altında kaldığını o zamanlar hep beraber görmüştük. Fakat bu depremlerden ne yazık ki hiç ders almadığımızı, hiç sonuç çıkarmadığımızı üzülerek görüyoruz. Hep İstanbul depremi konuşuluyor, ülkenin deprem ülkesi olduğu konuşuluyor ama bütün bunlara karşı önlem almak, bütün bunlara karşı yaşamı ve insanı korumak gibi bir önceliğin olmadığını ne yazık ki görüyoruz. İstanbul, Türkiye’nin en büyük kenti, dünya metropollerinden birisi. İstanbul’da yaşanacak bir depremin bütün ülkeyi mahvedeceğini, bütün ülkeyi etkileyeceğini herkes biliyor ama buna dair adım atılmıyor.

Biz İstanbul depremini hangi koşullarda karşıladık? İBB Başkanı ve ekibinin büyük bir kısmı tutuklu. Kent uzlaşısı nedeniyle önemli özellikle yüksek riskli bölgelerin belediye başkanları tutuklu ve oralara kayyum atandı, Esenyurt ve Şişli’ye. Deprem daire başkanları, şehir plancıları tutuklu yani aslında kentte depremi yönetmesi gerekenler, depreme karşı önlem alması gerekenler, İstanbul’u depreme hazırlaması gerekenler cezaevindeler. Gerçekten sormak istiyoruz neden? Ortada suç ve suçlu kavramlarının muğlaklaştırıldığı, iktidara karşı olan muhalif olan herkesin tutuklanıp cezaevine konulduğu ama aklı selimin hakim olamadığını görüyoruz. Siyaset ve çıkar her şeyin önüne geçmiş durumda, insan yaşamları hiçe sayılmaya devam ediyor. İstanbul’da gerçek anlamda hızlı şekilde adım atmak gerekiyor. İstanbul ve tüm ülkeyi depreme dayanıklı kılmak gerekiyor. Deprem vergileri şeffaf şekilde deprem harcamaları için, depreme hazırlık için kullanılmalıdır. Tüm riskli kamu binaları, okullar, hastaneler özel ve öncelikli olarak da ele alınmalıdır. Bu konuda uzman kişilerden görüşler alınmalıdır. Meclis, gerçek anlamda görevini üstlenmeli, topluma karşı halka karşı sorumluluğunu yerine getirmeli ve olaya el koymalıdır. Toplumu bütün bu felaketten koruyabilecek bunu bize kader gibi anlatacak anlayışları dışlayarak bilimsel akılcı yöntemlerle süreci yönetmelidir.

“Büyük bir yönetememe krizi var”

Gündemimizde aslında büyük bir yönetememe krizi var. Evet iktidar yönetemiyor, büyük bir krizle karşı karşıyayız. Ekonomi iflas etmiş durumda, çoklu krizler sarmalı toplumun her hücresine yayılmış durumda. Yurttaşlar yaşamlarını artık borçla devam ettirmeye çalışıyorlar. Mart 2025 itibarıyla ülkedeki kredi kartı sayısı 132.3 milyona ulaştı ve kredi kartı borcu ilk defa AKP iktidarı döneminde 2 trilyon lirayı aşarak rekor seviyeye geldi. İnsanlar kredi kartı olmadan karınlarını doyuramıyorlar, kredi kartı olmadan market alışverişini yapamıyorlar, kredi kartı olmadan gündelik hayatlarını devam ettiremiyorlar. Bu bize büyük yoksulluğun, büyük borç girdabının olduğunu ve toplumun bunu taşıyamadığını göstermiş oluyor. TÜİK’in rakamları pembe tablolar söylüyor. Mehmet Şimşek bize pembe tablolar söylüyor. Bu ülkede işsizlik artıyor, zamlar durmuyor, çalışanlar emekliler yoksulluk altında inim inim inliyorlar. Bugün açlık sınırı 26 bin liraya dayanmış ama asgari ücret 22 bin TL olmaya devam ediyor. Enflasyona dayalı alım gücünde ciddi düşüş olduğunu görüyoruz. AKP yeni bir şey icat etti, artık gerçek enflasyon üzerinden değil, hedef üzerinden zam açıklıyor. Önce çok düşük hedef enflasyon koyuyor sonra ona göre maaşları ayarlıyor ve bunun üzerinden işçileri ve emekçileri yoksulluğa mahkum etmeye devam ediyor. AKP iktidarına seslenmek istiyoruz, zengin için, sermaye için çalışmayı bırakın. Bir avuç sermayedarı zengin etmekten vazgeçin, kendi çıkarınızı gözetmekten vazgeçin. Milyonlar açlıkla yoksullukla boğuşuyor, bu sese kulak verin.

“Örgütlü toplum ortadan kaldırılmaya çalışılıyor ve emek örgütsüzleştiriliyor”

1 Mayıs haftasındayız ve 1 Mayıs emeğin bayramını kutlayacağız. 1 Mayıs resmi bayram ilan edildi ama 1 Mayıs’ın üzerindeki tahakküm, 1 Mayıs’ı engelleme, 1 Mayıs’ı işçinin bayramı olarak kutlama meselesine büyük tahammülsüzlük olduğunu görüyoruz. İşçiler açısından, bizler açısından, tarihsel duygusal ve mücadelede önemli bir mekan olan Taksim’in işçilere kapatılmasını kabul etmiyoruz. Bayram olmaktan çok uzak 1 Mayıs tablosuyla karşı karşıyayız. Bugün örgütlü toplum ortadan kaldırılmaya çalışılıyor ve emek örgütsüzleştiriliyor. İşçi sınıfının yaşadığı sorunlar çok katmerli bu anlamıyla sarı sendikaların tutumlarından tutalım, iktidarın sendikalarına, grevlere yönelik çok ciddi sorunlar var. İşçi sınıfının içerisinde iki kesimin öncelikli sorunları var. Birincisi işçileştirilen çocuk gerçeği ki bu ülkede ağır sömürü koşullarında çalıştırılıyorlar ve her gün iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiriyorlar. Çocuk işçi ölümlerine bakanlar yok bunun yerine MESEM’ler eliyle çocuk işçiliğini resmileştiren sistem içine dahil eden, ucuz emek gücü olarak kullanmaya ve sömürmeye devam eden bir rejim olduğunu görüyoruz. Göçmen emeğinin sömürüsü, kadın emeğinin sömürüsü çok özel bir yerde duruyor. 1 Mayıs alanlarında DEM Parti olarak olacağız, işçi sınıfıyla beraber, insan onuruna yaraşır bir çalışma düzeni, insan onuruna yaraşır bir yaşam için işçilerle beraber sesimizi, sözümüzü yükselteceğiz.

“Suriye’nin demokratik geleceği için elimizden gelen her şeyi söyledik”

Biliyorsunuz Suriye’ye içlerinde Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanımız Keskin Bayındır ve milletvekillerimizin olduğu bir heyet geçti. Kuzey Doğu Suriye’nin Kamışlı kentinde bir Kürt Ulusal Konferansına dahil oldular. Suriye'de 8 Aralık’tan bu yana yeni bir yönetim değişikliği var, orada geçici bir yönetim var. Suriye’nin geleceğine dair çokça tartışmalar var. DEM Parti olarak ilk günden bugüne, Suriye’nin demokratik geleceği için, elimizden gelen her şeyi söyledik, bundan sonra da söylemeye devam edeceğiz.

“Tecridin sonlandırılması, sürecin ilerlemesi ve gerçekleşmesi açısından önemli”

Somut adım beklentimizi ifade etmiştik. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması, sürecin ilerlemesi ve gerçekleşmesi açısından önemli. Bu tartışmasız bir gerçek. Biz o gün Sayın Adalet Bakanına da ifade ettik, hızlı bir şekilde adaya farklı siyasi partilerin, gazetecilerin, aydınların herkesin gidişine olanacak verecek bir imkanın yaratılması gerekiyor. Yine Sayın Öcalan’ın orada çalışma koşullarının yaratılması gerekiyor. Kendi talep ettiği kişilerle görüşmesine imkan tanınması gerekiyor. Bunlar Sayın Öcalan nezdindeki temel taleplerimiz sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarını sağlamadan bu sürecin ilerlemesi ve gerçek anlamda sonuç alabilmemiz mümkün değil. Hızlı olması konusunda herkesin beklentisi var, biz beklentiden hemen yarın yolun açılması gerektiğini söylüyoruz. İlk elden yapılması gereken hiçbir yasal düzenlemeye ihtiyaç olmayan yapılabilecek şeyler var. Sayın Bahçeli’nin bu konuda, ‘Silahlar gömülsün, örgüt kendini feshetsin, Öcalan’a umut hakkı da tanınsın’ beyanları var. Sürecin hızlıca ilerlemesi için ilk elden tecridin kaldırılması gerekiyor. Ondan sonra Umut Hakkı temel talebimizdir."

Kaynak: ANKA