(TBMM) - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, DEM Parti İmralı Heyeti’nin terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’la dün yaptığı görüşmeye ilişkin, ''Sayın Öcalan önümüzdeki haftalarda 'sürece ivme kazandıracak gelişmelerin yaşanmasının herkesin ortak beklentisi olduğunu' dile getirmiştir. Yani o da süreçten umutlu o da önümüzdeki günlerde bu sürecin büyük bir ivme kazanacağını düşünüyor. Sayın Öcalan da çalışmalarını bu kapsamda yaptığını arkadaşlarımız bizlere aktarmıştır. Yapılan görüşme ile ilgili kurullarımız değerlendirilecek ardından kamuoyuyla bu görüşme ile ilgili bir açıklama yapılacaktır '' dedi.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMM'deki grup toplantısında Türkiye gündemini değerlendirdi. Geçen hafta kalp rahatsızlığı yaşayan ve bir haftadır yoğun bakımda tedavi gören TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder'in durumuna değinerek başlayan Bakırhan, süreçte Önder'e destek mesajlarını gönderen ve ziyaret eden herkese teşekkür etti. Bakırhan, özetle şöyle konuştu:
Önder'in sağlık durumu...
''Geçtiğimiz hafta çok talihsiz bir olay yaşandı. Meclis Başkanvekilimiz, aynı zamanda İmralı Heyeti üyesi ve barış mücadelesinin emektarlarından Sırrı Süreyya Önder ağır bir kalp krizi geçirdi. Uzun süredir kalp başta olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarıyla mücadele eden Sırrı arkadaşımız, hastanede zorlu bir tedavi sürecinden geçiyor. Bugün itibarıyla hem hastaneden yapılan açıklamalara hem de hastanede bulunan arkadaşlarımızın aktardığı bilgilere göre durumu hala ‘kritik ama istikrarlı’ ve büyük bir dirençle mücadele ediyor.
Ben hayatımda böyle bir şey görmedim ilk günden beri Türkiye’nin bütün renkleri siyasi partileri hastane önünde toplandılar, geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Görülmemiş bir dayanışma ve sahiplenme durumu ortaya çıktı. Bu süreçte geçmiş olsun dileklerini ileten ve desteğini esirgemeyen Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’a teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, ana muhalefet partisi genel başkanına, siyasi parti liderlerine, bileşen partilerimize ve ittifak güçlerimize de ilk andan itibaren gösterdikleri dayanışma için içten şükranlarımızı sunuyoruz. Başta Sayın Mesud Barzani olmak üzere, yurtdışından geçmiş olsun mesajlarını ileten tüm siyasi liderlere de teşekkür etmek istiyorum.
Ayrıca aydınlar, sanatçılar, yazarlar, akademisyenler, emek ve meslek örgütleri, sendikalar, kurumlar, kuruluşlar ve bireyler bizlerle temasa geçerek dayanışma halindelerdi.Gösterilen bu geniş çaplı dayanışma için minnettarız. Elbette hastane doktorlarına ve tüm sağlık çalışanlarına da özverili çabaları için teşekkür ediyoruz. Bir kez daha gördük ki, tüm farklılıklarına rağmen insanlar, tüm insanlar Sırrı arkadaşımızın sağlık durumu dolayısıyla buluştular. Sevgili Sırrı’nın sağlık durumunun birleştirici gücü, aynı zamanda barışın ortak paydası haline geldi. Sırrı Süreyya Önder arkadaşımızı sanırım bu ülkede tanımayan çok az. Bu topraklarda yalnızca siyasete damgasını vuran değil; bu ülkenin sanatına, vicdanına, sinemasına, sanatına ve en önemlisi umuduna katkı sunmuş çok büyük bir iz bıraktı. Barış için gösterdiği çabayı, halklar için yürüttüğü mücadeleyi herkes yakından tanıklık ederek izledi.
Sırrı arkadaşımızın hastalığıyla birlikte gelişen bu büyük dayanışma, onun halkların gönlündeki yerini bir kez daha gözler önüne serdi. Paylaşılan iyi dilekler, edilen dualar hep aynı şeyi söyledi bize: Toplumun barışla kurduğu bağ hala çok güçlü, hâlâ çok canlı. Milyonlarca insan onun sağlığını, kendi sağlığı gibi hissetti. Bu dayanışmanın içinde berrak bir umut var. Bu dayanışma, barışa güçlü bir refakati de içinde taşıyor. Çünkü biliyoruz ki barış, aynı zamanda sağlıktır; barış, bir toplumun iyileşmesidir. Barış, toplumsal şifadır. Bu ülkenin her karışında, her köyünde, her şehrinde barış uğruna bedel ödemiş insanların canı vardır.
''Dalgayı doğru zamanda yakalarsak bu ülkenin kaderi değiştiririz''
Bildiğiniz gibi, hem dünyada hem de bölgemizde fırtınalı bir dönemden geçiyoruz. Küresel dengeler altüst olmuş durumda; büyük güçler arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. Böyle bir dünyada, hala iç barışını kuramamış, siyasetini normalleştirememiş ve hukukun işlemediği bir ülkenin ayakta kalması mümkün müdür? Ayağını yere sağlam basamayan bir ülke bu fırtınada savrulur. İşte tam da bu nedenle, bugün Türkiye için barış ve demokratik toplum süreci yalnızca bir siyasi tercih değil; hayati bir zorunluluktur. Bu süreç Türkiye’nin önündeki en büyük şans, en büyük fırsattır.
Çünkü çok net görüyoruz ki iç barışını sağlamış bir Türkiye, 85 milyon insanıyla bu fırtınalara hazır olur. Büyük şair Shakespeare, ilk oyununda şöyle der, ‘İnsan ilişkilerinde gelgitler vardır. En yüksek dalgayı doğru zamanda yakalayan, başarıya ulaşır.’ Biz de diyoruz ki, içinden geçtiğimiz bu barış süreci, işte tam da böylesi bir yüksek dalgadır. Doğru zamanda yakalarsak bu ülkenin kaderi değiştiririz. Ama ıskalarsak, 85 milyon olarak en başta ekonomisinden demokrasisine kadar ceremesini çekmek zorunda kalırız. Unutmayalım, barış gecikirse, ekmek küçülür. Özgürlük daralır. Umudun maliyeti artar.
''İmralı Heyeti’nin Öcalan’la görüşmesi kurullarımızda değerlendirilip kamuoyuna açıklama yapılacak''
Dün heyetimiz Sayın Öcalan'la görüşmek için İmralı adasına gitti. Verimli önemli değerli bir görüşme gerçekleştirdiler elbette görüşmenin önemli bir bölümü sevgili Sırrı Süreyya önder'in sağlık durumu olmuştur. Sayın Öcalan geçmiş olsun dileklerine iletmiştir çok önemli bir aktör olduğu için üzüntülerini belirtmiştir. Ancak yürütmekte olan ve ivme kazanması gereken çözüm tartışmaları ile sürecin genel değerlendirmesi de aynı şekilde ele alınmıştır. Bu kapsamda sayın Öcalan'ın yüksek bir tempoyla büyük bir moralle çalışmalarını sürdürdüğünü arkadaşlarımız bize ilettiler. Sayın Öcalan önümüzdeki haftalarda 'sürece ivme kazandıracak gelişmelerin yaşanmasının herkesin ortak beklentisi olduğunu' dile getirmiştir. Yani o da süreçten umutlu o da önümüzdeki günlerde bu sürecin büyük bir ivme kazanacağını düşünüyor. Sayın Öcalan da çalışmalarını bu kapsamda yaptığını arkadaşlarımız bizlere aktarmıştır. Yapılan görüşme ile ilgili kurullarımız değerlendirilecek ardından kamuoyuyla bu görüşme ile ilgili bir açıklama yapılacaktır.
''Hasta tutsaklardan siyasi tutsaklara kadar cezaevlerinin boşalması Türkiye'ye nefes aldıracaktır''
İçimizden geçtiğimiz bu dönemde iki büyük adım şarttır. Birincisi sağlam bir hukuki zemin ikincisi güçlü bir siyasi irade gerekiyor. Bu nedenle önümüzdeki günlerde zaten grup başkan vekillerimiz adalet bakanı ile bir araya gelecekler. Sadece adalet bakanı ile değil aynı zamanda meclis başkanı da dahil olmak üzere mecliste grubu bulunan siyasi partilerle de temaslarımızı sürdüreceğiz bir araya geleceğiz. Ben parça olarak barış ve demokratik çözüm için üzerimize düşen sorumluluğu emin olun yerine getirmek için 7/24 saat bir çalışma içerisindeyiz. Buradan iktidar ve muhalefete de sesleniyoruz. Türkiye siyaseti artık normalleşmeli, barış süreci ivme kazanmalı ve devlet demokrasiye duyarlı bir hale gelmelidir. Başta infaz kanununda ve cezada adalet olmak üzere yasal düzenlemelerin yapılması, hasta tutsaklardan tutalım siyasi nedenlerle cezaevinde tutulanlara kadar cezaevlerinin boşalması Türkiye'ye nefes aldıracaktır. Bunun önüne hep birlikte açalım diyoruz. İktidar da içeride ve dışarıda büyüyen tehlikeleri görmek ve kalmayıp gidişatı gidişata yön vermeli inceltip almalıdır. Direksiyonu 85 milyonun ortak geleceği için çevirmelidir. Bizler ortak ve demokratik yaşama örmeye hazırız sadece elimizi değil gövdemizi de taşın altına koymaya hazır olduğunuzu belirtmek istiyorum. Yol yokuş, hava sert. Ama şimdi rotayı halkın selametine kırma zamanıdır. İktidar da bu konuda artık inisiyatif almalıdır.
''Yalnızca elimizi değil, gövdemizi taşın altına koymaya hazırız''
Bizler ortak ve demokratik yaşamı örmeye hazırız. Yalnızca elimizi değil, gövdemizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu bir kez daha ifade etmek isteriz. Bu kürsüden bir süredir, Sayın Abdullah Öcalan’ın büyük emeklerle inşa ettiği Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü bu süreç yalnızca bugünü değil, gelecek yüzyılı da belirleyecek kadar tarihsel bir öneme sahiptir.
''2015’te Çözüm Süreci 'buzdolabına konularak' ülkeye bir kara kış yaşatıldı''
Bu yüzden sık sık tarihe, o büyük hakikat aynasına bakıyoruz. Çünkü geçmiş yalnızca geçmiş değildir; doğru okunursa bize bugünü anlatır, yarına dair de yol gösterir.
Tarihte yaşanan kırılma anları, bugün içinde bulunduğumuz durumun sebeplerini açıkça ortaya koyuyor. İlki 1924 yılında ortak mücadeleyle kurulan cumhuriyet, demokrasiyi dışlamış; tekçi ve inkarcı bir rejimin önünü açarak hem Kürt sorununa hem de demokrasi krizine neden olmuştur. Yine 1950’lerde çok kutuplu dünyaya geçilirken demokrasi için bir fırsat penceresi aralanmıştı. Ama bu imkan, inkâr politikaları ve demokrasi karşıtlığı yüzünden heba edildi. 1960, 1971, 1980 ve 1997’de tank paletleri halkın iradesine, demokratik çözüme ve özgür ülke hayaline darbeler yapıldı. 1993 yılında Sayın Öcalan’ın uzattığı barış eline karşı darbe mekaniği devreye sokularak barış imkanı ellerinin tersiyle itildi. 1999’da Sayın Öcalan’a karşı uluslararası bir komplo devreye sokuldu. Barışı inşa etme potansiyeli ve gerçekliği görmezden gelinerek Türkiye karanlık bir girdaba sürüklendi. 2015’te Çözüm Süreci 'buzdolabına konularak' ülkeye bir kara kış yaşatıldı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ve başlayan 20 Temmuz OHAL süreciyle birlikte demokrasinin ve hukukun tüm damar yolları tıkandı. Peki yüz yıllık bir hatalar zinciri sonucunda nereye geldik? Ekonomisi batmış, demokrasisi işleyemeyen bir Türkiye yaşadık.
''Bu ülkeyi demokratik zemine çekmeye varız, biz barışa hazırız''
Yarın 23 Nisan, tam 105 yıl önce bu topraklarda yaşayan halklar el ele vererek bu Cumhuriyeti kurdular. Gelin, 23 Nisan’ın yapıcı ve ortaklaştırıcı ruhunu yeniden canlandıralım. Demokratik Ulus Mutabakatı çerçevesinde, eşit ve adil bir demokratik anayasa ile bu ülkenin gelecek yüzyılını birlikte inşa edelim. Bu farklılıkların büyük bir çoğunluğu Kurucu Meclis’te yer aldı. Kurucu Meclis tamamı olmasa da birçok kimliği tereddütsüzce o kürsüye taşımıştı ama bu ortak hikaye belli bir süre sonra 24'te akamete uğratıldı. Birlikte mücadele eden ve kurucu Meclis’te yer alan halklar ve inançlar özgür yaşamı maalesef sahip olamadılar. İşte sorunların tam olarak burada başladı. 1915'te Ermenilerle başlayan inkar 100 yılda bu topraklarda yaşayan her halka, kültüre, inanca yaşatılmaya çalışıldı. Tarih hayatın öğretmenidir. Umarım bu sefer sonu olur hepimiz dersler alırız. Biz bu çağrının gerekliliklerini yapmaya hazırız gündelik siyasi çıkarlardan ve dar hesaplardan kurtulmalıyız. Biz Kürtler, emekçiler, ezilenler olarak bu ülkeyi ve coğrafyayı seviyoruz. Bu ülkede bu coğrafyada yaşayan 72 milleti, inancı da seviyoruz. Biz barışa varız, bu ülkeyi demokratik zemine çekmeye varız, biz barışa hazırız.''