Haber/Analiz: Zülfikar Doğan

(ANKARA) - Piyasalarda 19 Mart operasyonlarının etkisi sürerken operasyon öncesi rekor düzeye ulaşan yerli ve yabancı yatırım sermayesi çıkışları ve kar transferlerinin, operasyon sonrası daha da hızlanması öngörülüyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ABD’de katılacağı G20 ve IMF-Dünya Bankası İlkbahar Dönemi Toplantılarında, küresel yatırımcılar ve yatırım sermayesi kuruluşlarıyla bir araya gelerek Türkiye’den çıkışları tersine çevirmeye çalışacak. Bakan Şimşek’in katılacağı yatırımcı toplantılarında ve yabancı bankalarla şirket CEO’larına yapacağı sunumlarda, 19 Mart operasyonları ile gündeme gelen siyasal-yargısal süreçler, mal varlıklarına el koyma uygulamalarının yarattığı hukuk devleti ve yatırım güvencesi endişelerini gidermeye çalışması bekleniyor.

Yabancı yatırım sermayesi gelmiyor, yerli yatırım sermayesi yurt dışına gidiyor

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu üzerinden yürütülen 19 Mart operasyonları öncesinde muhalif belediyelere açılan soruşturmalar, sanat dünyasına yönelik 12-13 yıl öncesine dönük Gezi soruşturmaları ve tutuklamalar, TÜSİAD Başkanları hakkında 5 yıla kadar hapis istemiyle açılan davalar ve yurt dışına çıkış yasaklarının, yerli ve yabancı yatırım sermayesinin kaçışını hızlandırdığı somut şekilde rakamlara yansıdı.

Merkez Bankası’nın Şubat 2025 Ödemeler Dengesi verileri, 19 Mart fırtınası öncesinde bu gelişmelerden etkilenen yerli-yabancı yatırım sermayesinin Türkiye’den kaçış eğiliminin hızlandığını ortaya koyarken önümüzdeki ay açıklanacak Mart 2025 verilerinin çok daha vahim bir tabloya dönüşeceğinin işaretlerini veriyor.

İki yılda zar zor biriktirilen döviz rezervlerinin bir ayda yaklaşık 50 milyar dolar erimesine yol açan siyasi ve yargı operasyonlarının yarattığı dip dalganın hem siyasette hem ekonomide hem de Türkiye’ye yönelik sermaye hareketlerinde kritik bir ‘kırılma noktası’ olacağı anlaşılıyor.

Cari işlemler açığında 2024’te uygulanan kısıtlamalarla sağlanan düşüş eğilimi bozulma sürecine girerken siyasi-yargısal operasyonların tetiklediği bozulmanın giderek cari açıkta kontrolü zorlaştıracağını gösteren emareler artıyor.

Bir yılda yurt dışına giden yerli yatırım sermayesi 23,6 milyar dolara ulaştı

Ödemeler Dengesi şubat verilerinde, yerli sermayenin yurt dışında bir aydaki doğrudan yatırım tutarı 550 milyon dolar oldu. Şubat ayında yerli yatırımcıların yurt dışı gayrimenkul alımları 190 milyon dolara, yurt dışına yönelik yerli sıcak para çıkışı 1 milyar 481 milyon dolara ulaştı. Yurt içi yerleşik yerli yatırım sermayesinin yurt dışına kaçış eğilimi güçlenirken şubatta sıcak para, gayrimenkul alımı, doğrudan dış yatırım, hisse senedi-tahvil-bono vb. yurt dışı menkul kıymet alımları ve yurt dışı bankalara aktarılan döviz mevduatı vb. olmak üzere yerli sermayedarların bir ayda dışarı transfer ettiği tutar toplamı 3 milyar 702 milyon dolara ulaştı. Yurt içi yerleşik sermayenin şubat sonu itibarıyla yurt dışına çıkardığı varlıkların toplamı ise 12 ayda rekor kırarak 23,6 milyar dolara yükseldi.

Yabancıların 12 ayda yurt dışına transfer ettiği kar 24,7 milyar dolar

Cari açık ve ödemeler dengesinde kötüleşmenin hızlanacağını, kontrolün zorlaşacağını gösteren bir diğer kritik gelişme ise yabancıların olağanüstü artış gösteren kar transferi. Şubat ayında yabancı sermaye hareketlerinin tamamında azalma ve kaçış eğilimi gözlenirken, yabancıların Türk bankalarındaki mevduatlarında 958 milyon dolarlık düşüş yaşandı. Şubatta doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişleri 561 milyon dolar olurken bu tutar aynı ayda yurt dışına giden yerli doğrudan yatırım sermayesi ile başa baş düzeyde. Yabancıların şubatta dibe vuran gayrimenkul yatırımları 134 milyon dolara gerilerken Türk vatandaşlarının gayrimenkul yatırımları için yurt dışına transfer ettiği tutar bunun 60 milyon dolar üzerinde.

Asıl kritik veri ise yabancıların yurt dışına yaptığı kâr transferlerinin şubat sonu itibarıyla 12 ayda 24,7 milyar dolarla rekor kırması. Yabancıların yurt dışına çıkarttığı yaklaşık 25 milyar dolar tutarındaki kâr transferi Merkez Bankası’nın 12,8 milyar dolar olarak açıkladığı yıllık cari açığın 2 katına ulaşırken yüksek faiz politikasıyla son bir yılda gelen 30,2 milyar dolar tutarındaki sıcak paranın yüzde 80’i aşan kısmının da yine kâr transferi olarak yurt dışına çıkarıldığını gösteriyor. Yerli ve yabancı yatırım sermayesinde gözlenen bu ağır kan kaybı sürdürülebilir bir tablo değil. Kanamanın daha da büyüyeceğini sergileyen bir diğer gösterge ise sistem dışına çıkan ve nereden gelip nereye gittiği bilinemeyen kaynağı belirsiz döviz hareketlerinden kaynaklı çıkışların bir yılda 15,2 milyar dolara ulaşmış olması.

Asıl büyük kasırganın etkisi mart ayı ödemeler dengesinde görülecek

19 Mart operasyonları öncesi ödemeler dengesindeki çatırdamayı, yerli-yabancı sermayenin dışarıya kaçış eğiliminin güçlendiğini gösteren bu tablonun, Mart 2025 Ödemeler Dengesi Bilançosu açıklandığında çok daha vahim bir hale dönüşmesi kaçınılmaz görünüyor. Merkez Bankası ve Ekonomi yönetimi de muhtemelen bu gidişin öncü sinyallerini gördüğü için politika faizinde 350 baz puanlık bir artışa giderek, yerli ve yabancı sermaye kaçışını önlemeye, döviz varlıklarında ağırlaşan kanamayı durdurmaya çabalıyor. Ancak mevcut tablo oluşan siyasi-hukuki-ekonomik güvensizliğin boyutlarının faiz artışı vb. adımlarla önlenemeyeceğini, oluşan hasarın büyümeden işsizliğe, enflasyondan kurlara ve diğer ekonomik göstergelere varana kadar faturasının giderek ağırlaşacağını gösteriyor.

19 Mart fırtınası öncesi yerli-yabancı sermaye kaçışı 48,6 milyar dolar

19 Mart operasyonları öncesinde siyasi-yargısal operasyonlarla yürütülen gözaltı, tutuklama, soruşturmaların etkisiyle yerli-yabancı sermayenin yurt dışına kaçışı hızlanırken, 12 ayda toplam sermaye çıkışı 48,6 milyar dolara ulaştı. 19 Mart sonrası Merkez bankası rezervlerindeki yaklaşık 50 milyar dolarlık erimeyle birlikte döviz varlıklarındaki kan kaybının 100 milyar dolara yaklaştığını gösteren resmi rakamlardaki asıl hasarın 19 Mart sonrası daha da artması söz konusu.

Merkez Bankası’nın politika faizini 3,5 puan yükselterek yüzde 46’ya çıkarmasına karşın 19 Mart’tan bu yana döviz kurundaki sıçramayla dolar/TL yüzde 4,1, Euro/TL kuru yüzde 8,8 ve oranında yükseldi. Türkiye’nin ithalatının yüzde 62’si dolar, yüzde 31’i euro üzerinden yapılıyor. İthalattaki döviz kurlarında ortalaması yüzde 6,5 düzeyine çıkan bu artış dış ticaretten, ithal girdi kullanan sanayiye, tarıma, endüstriye varana kadar ekonominin tüm kesimlerinde enflasyonu, girdi maliyetlerini, fiyatları yukarı çekecek.

Bu koşullar altında Merkez Bankasının ihtiyatlı olmasında yarar var. Bu nedenle faiz koridorunun kendisine yarattığı hareket alanına ihtiyacı var. Şu anda fiili politika faizi yüzde 46. Bu faiz koridorun üst sınırı olan bankalara gecelik borç verme faizi. Merkez Bankası bankalara bu faizle borç veriyor; daha düşük olan repo faizinden vermiyor. Politika faizini tekrar repo faizi yapıp, bu faizi yüzde 46 olarak ilan ederek, bankalara yine yüzde 46’dan borç vermeye devam edebilir. Fili politika faizi yükselmemiş olur. Koridorun üst ve alt sınırlarını ise yüzde 46 orta nokta olacak şekilde ayarlayabilir. Böylelikle, bu çok belirsiz ortamda, gerektiğinde yüzde 46 ile koridorun üst sınırı arasındaki alanı kullanabilir.

Bir başka alternatif, bu kadar döviz satışını ve süren döviz talebini dikkate alarak, politika faizini yükseltmek olur. Ancak, enflasyonla mücadelenin bu kadar uzadığı ve bu nedenle şikâyetlerin son derece arttığı bir ortamda bunun gerçekleştirilmesi çok zor görünüyor. Adil ve hızlı çalışan bir hukuk sisteminiz olsaydı, ‘yabancı savcı isteriz’ pankartlarını tetikleyen ortam hiç oluşmasaydı, şirketlere her an el konulması mümkün olmasaydı ve kapsamlı bir ekonomi programımız bulunsaydı, yurtdışındaki gerginliklere rağmen, “iktisadi temellerimiz güçlü” deyip, faiz değişikliğine gitmesine ve elbette döviz satmasına da gerek kalmazdı. Ama ne bunlar var ne de ufukta görünüyorlar.

Kaynak: ANKA