Haber: Esra TOKAT

(ANKARA) - Zonguldak’ta Afgan maden işçisi Vezir Mohammad Nourtani'nin cesedinin 9 Kasım 2023'te yakılmış halde bulunması üzerine görülen davada verilen karar istinafa taşındı. Nourtani'nin ailesinin avukatı tarafından karara “sonradan gelen ve yeni ortaya çıkan otopsi ve adli tıp raporunda maktulün sol böbreğinin bulunmadığının tespit edilmesi hususunun değerlendirilmesi gerektiği” ve “yakma eyleminin cezasız bırakıldığı” gerekçeleriyle itiraz edildi.

Zonguldak’ta Afgan maden işçisi Nourtani'nin cesedinin 9 Kasım 2023'te yakılmış halde bulunması üzerine "iştirak halinde kasten öldürme" suçundan müebbet hapis cezası istemiyle yargılanan maden ocağı sahibi sanıklar Hakan Körnöş ve Enver Gideroğlu "taksirle öldürme" suçundan 5 yıl 8'er ay, Körnöş’ün kuzeni Ahmet Aydın "delil karartma" suçundan 4 yıl 6 ay hapse çarptırıldı. Ocak çalışanları Sercan Kayabaş ve Eray Demiro aynı suçtan 2’şer yıl, Alaattin Çayırlı ise 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Nourtani'nin ailesinin avukatı Kerim Bahadır Şeker, Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını istinafa taşıdı. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesine yapılan 37 sayfalık başvuruda hem usulden hem de esastan itirazlarda bulunuldu.

İtirazda sanıklar ve avukatlarının çelişkili beyanları olduğu bildirildi ve "sanıkların bir yandan ‘panikledik, sağlık ekiplerini arayamadık’ dedikleri, diğer yandan soğukkanlılıkla cesedi battaniyeye sarıp ormanlık alana götürmeleri, kamera kayıt cihazının yönünü değiştirmeleri ve maktulün eşyalarını yakmaları planlı davranışlardır. Panik halindeki kişiler delil karartma planını bu denli sistematik uygulayamaz; oysa sanıklar kendi aralarında iş bölümü yaparak kimisi kamera kayıt cihazını imha etmeye çalışmış, kimisi kan izlerini temizlemiş, kimisi de cesedi ortadan kaldırmaya girişmiştir" denildi.

"Maktulün ölüm saatinin belirlenememesi sanıkların 'ölüydü' savunmasını şüpheli kılar"

Şeker itirazında adli tıp raporunda maktulün kesin ölüm saatinin belirlenememesine vurgu yaptı ve "Bazı sanıklar maktulü ormana bırakırken ‘öldü zannettik’ dedikleri halde, diğer sanık ifadelerinde maktulün henüz yaşıyor olabileceğine dair tereddütler yansımıştır. Hatta adli tıp raporlarına göre maktulün kesin ölüm anı belirlenememektedir; bu da sanıkların ‘ölüydü’ savunmasını şüpheli kılar. Sanık Hakan Körnöş ilk ifadesinde ‘Nabzına baktık, ölmüştü’ derken, diğer sanık Eray Demiro ‘Nefes alıp almadığını hatırlamıyorum’ ve sanık Sercan Kayabaş ile Enver Gideroğlu ise ‘Hırıltılı şekilde nefes alıp verdiğini duyuyorduk’ demiştir. Bu tutarsızlık, sanıkların gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu göstermektedir" gerekçesini sundu.

"Rapor gözardı edildi"

İtirazda ayrıca Koç Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından hazırlanan rapordaki "normalde yanarak ölen kişinin solunum yollarında kurum (is) birikmesi beklenir; ancak maktulün soluk borusunda is ve kanında karboksihemoglobin bulunmamasının ‘ölüyken yakıldığı’ anlamına kesin olarak gelmeyeceği, zira benzinin hızlı yanması nedeniyle is oluşmadan yanmanın gerçekleşebileceği" tespiti hatırlatıldı ve "Bu yorum maktulün yakılırken nefes alıyor durumda olabileceğini ortaya koymuştur. Maktul Nourtani’nin diri diri yakılmış olma ihtimali kuvvetlidir. Müdahil avukat olarak tarafımız, bu raporu duruşmada vurgulamış ve mahkemeden gerekli dikkati beklemiştir. Ne var ki, gerekçeli kararda bu rapordan neredeyse hiç bahsedilmemiş, adeta yok sayılmıştır. Kararda, ‘kesin ve inandırıcı delil yok’ denirken Koç Üniversitesinin bilimsel mütalaası neden gözardı edilmiştir? Bu bulgular taksirle ölüm iddiasını çürüten niteliktedir. Eğer maktul yaralı haldeyken yakıldıysa bu artık iş kazası sonucu ölüm değil, kasten öldürmedir. Dolayısıyla bu husus yeniden değerlendirilerek, hükmün esasının bilimsel delillere uygun şekilde düzeltilmesi sağlanmalıdır" talebinde bulunuldu.

İstinaf dilekçesinde Yargıtayın, öldürme eyleminin yakma suretiyle gerçekleştirilmesinin “canavarca hisle" öldürme olarak değerlendirildiğine ilişkin kararına dikkat çekilerek, "Bir insanı yakmaya teşebbüs etmek veya yakmak, başlı başına kasten öldürme suçunun bir parçası veya devamı olarak görülmelidir. Mahkeme, yakma eylemini cezasız bırakmıştır. Nitekim hükümde yakmaya dair ayrı bir ceza verilmemiştir. Bu canavarca hisle öldürme halinin göz ardı edilmesi anlamına gelir” değerlendirmesine yer verildi.

"Sanıkların eylemi kasten öldürmenin nitelikli halleri kapsamında değerlendirilmeliydi"

İtirazda, iddianamadeki "sanıkların, maktulün iş kazasında ağır yaralandığının ortaya çıkması halinde kaçak ocağın kapanacağı korkusuyla hareket ettikleri ve maktulü yetkililere teslim etmek yerine ortadan kaldırmaya çalıştıkları" yönündeki değerlendirmeye değinilerek, şunlar kaydedildi:

"Bu durum, tam olarak 'bir suçu gizlemek veya delilleri yok etmek amacıyla' insan öldürme kapsamına uyar. Zira sanıklar ilk önce kaçak maden işletme suçlarının ortaya çıkmaması için ambulans çağırmamışlar, ardından maktulü gözden uzaklaştırıp cesedini yakarak delilleri yok etmeye çalışmışlardır. Bu silsile, kasten öldürme suçunun nitelikli halini oluşturmaktadır. Mahkeme, söz konusu fiili ‘bilinçli taksirle ölüme neden olma’ olarak nitelendirerek sanıkları ödül gibi cezalara mahkûm etmiştir. Sanıkların eylemi kasten öldürmenin nitelikli halleri kapsamında değerlendirilmeliydi."

"Irk temelli ayrımcılık ve insanlığa karşı suç saiki"

Olayda ırk temelli ayrımcılık ve insanlığa karşı suç saiki olduğu savunularak, “Sanıkların, maktulün hayatını değersiz görmelerinde onun etnik kimliği ve mülteci statüsünün etkili olduğu açıktır. İşçilere ‘Afgan’ı alın’ diye talimat verilmesi, maktulün adı olan bir insan değil de etnik kimliğiyle anılan, değersizleştirilmiş bir nesne gibi muamele gördüğünü ortaya koymaktadır. Maktulün Afgan olması nedeniyle değersiz görülerek gereken yardımın sağlanmaması ve vahşice ortadan kaldırılması, bu suça ayrı bir vahamet katmaktadır. Suçun bu yönü, cezanın bireyselleştirilmesinde dikkate alınmalı ve sanıkların fiiline verilecek tepkinin ağırlığını artıran bir unsur olarak görülmelidir” denildi.

İtirazda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin sanıkların delil karartması nedeniyle uygulanamayacağı savunuldu.

Adli tıp raporunda maktulün sol böbreğinin olmadığı tespit edildi: "Böbreği alındıysa, öldürme fiilinin motivasyonu değişir"

İstinaf dilekçesinde, yeni ortaya çıkan hususların da değerlendirilmesi gerektiği belirtildi. Nourtani’nin ölümünden yaklaşık bir hafta önce aileye “böbrek teklifi” geldiği bildirilen dilekçede, dosyaya sonradan gelen otopsi ve adli tıp raporuna göre maktulün sol böbreğinin bulunmadığının tespit edildiği bildirildi.

Raporda, "Yanma neticesinde iç organlarda tahribat olduğu belirtilse de sol böbreğin akıbeti belirsiz kalmıştır. Bu durumda maktulün böbreğinin ölüm öncesi alınıp alınmadığı ciddi şüphe konusu haline gelmiştir. Eğer maktulün böbreği alındıysa, öldürme fiilinin motivasyonu büsbütün değişir. Bu artık bir iş kazasını örtbas etme meselesi olmaktan çıkar, organ ticareti veya organ temini amacıyla insan öldürme gibi son derece vahim bir kategoriye girer. Her ne kadar elimizde doğrudan, böbreğin kasten çıkarıldığına dair kesin delil olmasa da bu konuda ciddi emareler belirmiş durumdadır. En azından, sol böbreğin yokluğu açıklığa kavuşturulmadan maddi gerçeğin tam olarak ortaya çıktığından söz edilemez” denildi.

"Savunma hakkı kısıtlanmıştır" itirazı

Şeker, yargılama sırasında duruşma salonundan çıkarıldığını ifade ederek usule ilişkin de itirazlarda bulundu. Dilekçede, "Avukatın, beyanlarının eksiksiz kayda geçirilmesini talep etmesi en doğal hakkıdır; bu talep hiçbir şekilde duruşma düzenini bozma olarak değerlendirilemez" ifadesi kullanıldı.

Nourtani’nin eşi Qamer Gul Meliki’nin sözlerinin de tutanağa eksik geçirildiği belirtilen dilekçede, reddi hakim taleplerinin de usulsüzce reddedildiği kaydedildi.

Dilekçede, “keşif talebinin reddedildiği, olay yeri incelemesi yapılmaksızın hüküm kurulduğu, yurt dışındaki tanıkların istinabe yoluyla dinlenmediği ve delillerin eksik toplandığı” gerekçesiyle hükme itirazda bulunuldu.

Kaynak: ANKA